Emperyalizme Direnmek

Emperyalizm, gücü ya da devlet yönetimini sınırların ötesine genişletme siyasetidir. Sözlük anlamı hâkim olmak hükmetmek anlamlarına gelir. Yani sömürgecilik kavramı ile aynı anlama gelmektedir. Çünkü sömürgeci ülkeler,  sömürdükleri ülkeler üzerinde hâkimiyet kurmuşlardır. İki kavram günlük konuşmada genellikle birbirinin yerine kullanılmaktadır. Çünkü ikisinde de bir devletin kendi sınırları dışındaki halklar ve devletler üzerinde, onların rızası olmaksızın, kontrol kurma politikası vardır. Sözlüklerdeki tanımların hepsinde genişleme ve kontrol kurma anlamı ön plana çıkmaktadır.

Emperyalizmle ilgili pek çok tartışma vardır. ABD’nin yaptığı siyasete göre emperyalizm; özellikle İslam dünyasındaki halkların, zorba diktacı yönetimlerden kurtaran, bu Müslüman topluluklara daha mükemmel uygarlığın, demokrasinin nimetlerini sunmaya çalışan bir jandarmalık anlayışıdır.

ABD, İngiltere, Almanya, Fransa, İtalya gibi güçlü devletlerin, kendi güvenliklerini sağlamak amacıyla ortaya çıkardıkları bir kavramdır emperyalizm. Bu ülkelerin Dünyanın kontrolünü sağlamak amacıyla, kendi sınırları ötesindeki stratejik noktalardaki devletlerin ve halkları yönetmeye ihtiyaçları vardır. Çıkarları gereği bu ülkeler herkesle dost olabiliyor. Bugün savaştığı bir millet veya ülkeyle yarın yan yana durabiliyorlar. Hatta bazen savaşıyor gibi göründüğü bir toplulukla aynı anda işbirliği içerisinde olabiliyorlar. Mesela IŞİD’le savaşırken diğer taraftan onu finanse edebiliyor, silah satabiliyorlar. Petrolünü alıp, satın aldığı petrole karşılık istediği her şeyi satabiliyorlar. Yirmi otuz yıllık müttefiki Saddam Hüseyin’i bir anda düşman ilan edilebiliyor. Yahut düşman olarak gördüğü İran devleti ya da yönetimini, veya Kaddafi gibi bir devlet başkanını, çıkarlarından dolayı dost kabul edebiliyorlar.

Emperyalist devletler boyunduruğu altındaki devletlere, silahlı müdahaleden daha çok sermaye ve ekonomik güçle giriyorlar. Böylece doğrudan doğruya yönetmelerine gerek kalmıyor. Avrupa Birliğindeki küçük ülkelerin neredeyse tamamı Almanya ve Fransa sermayesiyle yönetilmektedir. Bu durumun son örneği Yunanistan’dır.

Şurası da bir gerçek ki, ekonomik açıdan Dünya’ya hâkim olan devletler kendi yaşam tarzlarını, kültürel emperyalizm yoluyla diğer ülke ve toplumlara dayatmaktadırlar. Hatta dayatmalarına gerek kalmadan kabul ettirmekteler.

İnsan topluluklarının, yedikleri, içtikleri, giydikleri söyledikleri, adet ve gelenek haline getirdikleri, yani biriktirip sonraki nesillere aktardıkları maddi ve manevi varlıklarının tamamına kültür denir. Emperyalist devletler, milletlerin ayırt edici özelliği olan kültürlerini, kendi güdümüne alır ve güdümüne aldıkları toplumları kimliksizleştirir. Emperyalist devletlerin, bu topluluklara film ve müzikle, eğlence anlayışıyla,”fast food”la, eğitim sistemiyle, kendi yaşam tarzlarını nasıl kabul ettirdiklerini görmekteyiz. Hâlbuki bir ülkeye yapılan kültürel saldırı yaşamsal destek bulamazsa amacına ulaşamaz. Karşı bir hareket veya tepkiyle karşılaşır. Eğer bizim ülkemizde bu kültürel değişimi yaşıyorsak, bu durum toplumsal tepkimizin cılız ve etkisiz olmasından kaynaklanmaktadır. Milli ve manevi değerlerin korunmasında, topluma ve aile yapılanmasına destek olunursa, ahlaki erozyon önlenirse, gençlerimiz topluma kazandırılırsa, gençlerimizin gelecekleri iyi planlanırsa ve sosyal becerilerinin gelişmesi yönünde iyi eğitim verilirse emperyalizm hedefine ulaşamaz.

Bütün bu yazılanlardan anladığımız kadarıyla, kökleri güçlü ve derine uzanan kültürel değerlere sahip ülkeler ve milletler, bu değerlere ne kadar çok sahip çıkarlarsa emperyalizm karşısında o kadar dik ve sağlam durabilmektedirler. Eğer kadim medeniyetimizden kalan kültürel değerler konusunda geçmişten gelen birikimlerimiz göz ardı edilmezse, kültürel değerlerimize sahip çıkılırsa, toplum olarak kültürel emperyalizme direnebiliriz.

 

Nuri KAYA 

SORGUN DÜŞÜNCE KULÜBÜ

Author: sevare