İsraf ve Gerçekler

Modern zamanların en büyük toplumsal ve ekonomik sorunlarının başında geliyor israf. Kapitalizmle birlikte bir tüketim canavarına dönüşen insanın bir o kadar da israf ediyor oluşu beklenen bir durum elbette.

Özellikle endüstri ve teknoloji sahasındaki gelişmelerle birlikte konforu ve imkanları sürekli artarak zenginleşen insanoğlunun hırsı, doymazlığı, sahip olma ve tüketme arzusu da bir o kadar arttı ne yazık ki. Kapitalist sistem de şu basit mantık üzerine kurulu değil mi? Daha fazla üretim, daha fazla tüketim! İhtiyacımızdan fazlasını satın aldığımızda doğal olarak israf etmiş oluyorsunuz. Gereksiz yere harcanan para mali kaynak israfıyken; alıp kullanmadığımız yiyecek, giyecek ve diğer eşyalar da maddi kaynak israfına dönüşüyor haliyle. Burada acı olan, birçok şeyi tüketmeye fırsatımız olmadan çöpe atıyor oluşumuz. Toplumsal dayanışma eskisine göre çok zayıfladığı ve paylaşım azaldığı için, israfın boyutu her geçen gün inanılmaz rakamlara ulaşıyor.

Diğer yandan, tabii kaynaklar da sorumsuzca tüketilip, israf edildiği için insanlığın geleceği başta açlık ve susuzluk olmak üzere birçok tehlikeyle yüz yüze.

Ülkemizden örnek verecek olursak, israf denince ilk akla gelen ve en çok göze batan şeylerden biri her zaman ekmek olmuştur. Aşağıda bahsi geçen araştırma, ekmek israfının korkunç ekonomik boyutunu gözler önüne sermekte. Bu araştırmaya göre; Türkiye’de kişi başı ekmek israfı günlük 20 gr.’dır. Bu miktar az gibi gözükse de ülke nüfusu göz önünde bulundurulduğunda israfın yıllık ekonomik boyutu, ekmeğin 2,80 TL olan kg. birim fiyatından hareketle 1,5 milyar TL’dir.

Bir yılda israf edilen ekmeğin parasal karşılığı ile:

  • 104 bin aile (5 kişilik) bir yıl boyunca yoksulluk sınırında geçinebilmekte,
  • 162 bin asgari ücretli kişi bir yıl boyunca geçinebilmekte,
  • 460 bin üniversite öğrencisine 12 ay boyunca aylık 280 TL burs verilebilmektedir.

Ya da;

  • 100 yataklı 80 hastane,
  • Yıllık 500 bin yolcu kapasiteli 18 havaalanı,
  • 16 derslikli 500 okul,
  • 300 öğrenci kapasiteli 250 yurt,
  • 500 kilometrelik bölünmüş yol gibi hizmetlerden herhangi biri yapılabilmektedir.

Ayrıca, 1 günde israf edilen 6 milyon adet ekmek, 4,7 milyon kişinin 1 günlük ekmek ihtiyacını karşılamaktadır.

Bir yılda israf edilen 2,1 milyar adet ekmek, ülkenin 23 günlük ekmek ihtiyacı kadardır. (*)

Yukarıdaki rakamlar görüldüğü gibi oldukça çarpıcı. Sadece ekmek israfının ülke ekonomisine zararı bu düzeydeyken, her gün tüketmekte olduğumuz binlerce, on binlerce ürüne bağlı israfın maddi karşılığını siz hesap edin! İçinden çıkabilirseniz tabi…

İsrafı sadece ekonomik bir olgu olarak değerlendiremeyiz. Çok eskilere gitmeye gerek yok; hatırlayabildiğimiz yakın geçmişe (1970-80’li yıllara) kadar insanımızın büyük çoğunluğu (bu belki yoklukla da bağlantılıdır) tasarruf ve tutumluluk odaklı bir zihin yapısına sahipti. Halkımızın büyük kısmı son derece mütevazı şartlarda yaşamaktayken, israf da sınırlı boyuttaydı. Sadece gıda maddelerinin değil, giyeceklerin kullanımında da ölçülü hareket edilir, biri tamamen eskiyip kullanılmaz hale gelmeden yenisi alınmazdı. Eskiler bile atılmayarak bir şekilde farklı amaçlarla değerlendirilmesine gayret edilirdi. Ev eşyaları da bugün olduğu gibi modaya göre değiştirilmez, yıllarca kullanıldıktan sonra gerekirse tamir edilerek kullanılmaya devam edilir veya imkanı daha kıt olanlara verilerek onların da faydalanması sağlanırdı. Beyaz eşya ve elektrikli ev aletleri zaten çok az evde bulunur, onlar da ömrünü tamamlayana kadar kullanılırdı. Maddi imkanları daha geniş olan varlıklı aileler bile mümkün olduğunca zenginliklerini ulu orta sergilemez, harcamalarını komşularının gözlerinin içine sokarak yapmamaya dikkat ederlerdi. Yani toplumsal dengenin korunmasına ihtimam gösterilirdi.

Bugün, bırakın ihtiyacımız olan eşya ve aletleri, hiç ihtiyacımız olmayanlara bile kişi başına binlerce lira harcayıp, kısa zamanda da yenileriyle değiştiriyoruz. Eskimeden atılan eşyaların, giyeceklerin haddi hesabı yok. Evdeki mobilyaları 3-5 yılda bir yenilemek, beyaz eşyaları ve elektronik aletleri en yenisi ve en gelişmişiyle değiştirmek, evin dekorasyonunu yenilemek sıradan ve yadırganmayan bir işe dönüştü. Hatta bunu yapmayanlar küçük görülür ve demode olmakla alaya alınır oldu. Hal böyle olunca, maddi imkanları sınırlı olan aileler dahi, çevre baskısıyla, komşusundan ya da yakınından aşağı kalmamak adına maddi gücünün ötesinde borçlanarak bu gereksiz harcamaları yapmakta ve israf çılgınlığına katkı vermekteler.

Madalyonun bir yüzü bu; yani bolluk, kontrolsüz tüketim ve sonucunda büyük kaynak israfı! Diğer yüzü ise son derece düşündürücü; açlık, sefalet ve yokluk!

Aşağıdaki rakamlar durumun vahametini gözler önüne seriyor:

  • Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün tahminlerine göre, Dünya üzerindeki 7 milyar insandan 870 milyonu açlıkla pençeleşiyor. Bu nüfusun % 98’i gelişmekte olan ülkelerde yaşıyor.
  • Asya kıtasında 563 Milyon, Afrika kıtasında ise 239 Milyon insan yeterli gıda bulamıyor.
  • Yetersiz beslenmeden en çok etkilenenler çocuklar. Her yıl 5.5 Milyon çocuk bu sebeple ölüyor. Bir başka ifadeyle her 10 saniyede 1 çocuk açlık nedeniyle ölüyor.
  • Açlığın ana sebebi fakirlik ve fakirliğin başlıca sebebi de Dünya üzerindeki adaletsiz gelir dağılımı. Yeryüzü kaynaklarının büyük kısmı zengin azınlığın elinde. Diğer yandan 1 Milyar 372 Milyon insan günde 1.25 Doların altında bir gelirle hayatta kalma mücadelesi veriyor.
  • 7 Milyar insan temiz su bulamıyor ve buna bağlı olarak her yıl 1.3 Milyon insan ölüyor. (**) worldhunger.org

Bu istatistikler tabi ki çoğaltılabilir. Özellikle gelir dağılımında yaşanan eşitsizlik/adaletsizlik ciddi bir sorun olmaya devam ediyor ve maalesef kaynaklara bir şekilde hükmeden güçlü azınlığın pastadan aslan payını aldığı, milyarlarla ifade edilen sayıdaki insanın da açlık ve yoklukla başbaşa olduğu bozuk düzen değişmiyor. İstatistikler gerek Dünya’da gerekse Türkiye’de gelir paylaşımı adaletsizliğinde dişe dokunur bir iyileşme olmadığı gösteriyor.

İsraf demişken zaman israfından bahsetmeden geçmek olmaz. Zaman, insanoğlunun sahip olduğu şeyler arasında kıymetini en az bildiği değerlerden biri. Özellikle teknolojik ürünlerin hayatımızı esir almasıyla birlikte zaman israfı da aşırı boyutlara ulaştı. Saatlerini televizyon, internet ve cep telefonlarında harcayan, birbirleriyle sağlıklı sosyal etkileşim kurmaktan uzak yığınla insan var etrafımızda. Buralarda harcanan zamanın verimli kullanıldığından bahsetmemiz mümkün değil.

Elle tutulur bir şey olmadığı için çok azımız zaman israfını önemsiyoruz ama şöyle bir gerçek var: maddi bir şeyi tekrar elde edip, yerine koyabiliriz fakat boşa harcanan zamanı geri getirmek mümkün değil. İnsanların büyük çoğunluğu geriye dönüp yaşadıklarının muhasebesini yaptığında, en büyük pişmanlığı zaman konusunda yaşar. Geçmiş zamanını dolu dolu ve verimli değerlendirdiğini, kendisi ve çevresi adına faydalı işler yaparak yaşadığını düşünen çok az insan çıkar. Hemen hepimiz, boşa tükettiğimiz zaman elimize tekrar verilse onu çok daha iyi değerlendireceğimizi iddia ederiz. Boş bir avuntudur bu aslında!

Sahip olduğumuz nimetlerden kıymetini bilmediğimiz, dolayısıyla israf ettiğimiz bir diğer şey de sağlıktır. Kötü beslenerek ve kötü yaşayarak sağlığımızı bozar sonra da geri kazanmak için para dökeriz. Şu da var ki, insanların bir kısmı yeterli beslenemediği, diğer bir kısmı ise gereğinden fazla beslendiği ve tükettiği için hastalanmakta ve ölmekte. Dünyanın düzeni ne garip değil mi?

Abdullah ALPAYDIN

SORGUN DÜŞÜNCE KULÜBÜ

(*) Toprak Mahsülleri Ofisi

(**) Dünya Bankası

Author: Yönetici