Karalık’ta Gebol Bir Başkadır

Güneş sabahın ilk saatlerinde dünyayı aydınlatmaya başlamıştı. Işıklarını bozkırın tam orta yerine Karalık’a ulaştırmıştı. Keziban Hanım, odasından içeri giren güneşten çok önce uyanmıştı. Kocası Âşık Memmet, sabah namazından yeni gelmişti ve açlığı her halinden belli oluyordu. Keziban Hanım, işten güçten fırsat buldukça gece yatmadan önce evin yan tarafındaki tandırda çocuklarına hamur mayalar ve ekmek ederdi. 2 kız çocuğunu doyurmak kolaydı ama 8 erkek çocuğunu doyurmak kolay değildi. O yüzden hemen her gün gatmer, eşgili, yağlı bazlama, gömme çörek, yufka ekmek yapardı.

Çocukların bir kısmı tarlada babasına yardım eder, bir kısmı sığır güder, küçük olanları kuzu, oğlak ya da körpe güderdi. Keziban hanım çayın suyunu kocası gelmeden güğümle sobanın üzerine koymuştu. Çayı demleyecekti ki akşam kocasının “Hanım, üşüttüm, her yerim ağrıyor. Yarın sabah bir Herle çorbası yap da içelim” sözü aklına geldi. Hemen mutfaktaki un çuvalına yöneldi ve biraz un alıp tavada kavurdu ve yeşil mercimeği aramaya başladı. Bucaklığın hemen altında bulunan bez çuvalın içinde tuzlanmış şekilde duran yeşil mercimekleri alıp tozundan arındırmak için sudan geçirdi. Yeşil mercimekleri tencerede kaynattıktan sonra unu kavurup suda iyice karıştırdı. Sonra tavada tereyağında ince doğradığı soğanları iyice kızarttı. Bahçeden topladığı naneleri de yağa kattıktan sonra kocası Âşık Memmet’in acıyı çok sevmesinden dolayı kızgın yağa bi goşam kırmızıbiber ekleyerek güzelce karıştırdı. İyice karıştırıp tencereye boşalttı ve pişince hemen bir tasa çorbayı böldü ve sabah kahvaltısını hazırladı. Âşık Memmet sofrada Herle çorbasını görünce, sofradaki diğer yiyeceklere bakmadan kendisinin şimşir ağacından yapmış olduğu tahta kaşıkla çorbasını kaşıklamaya başladı. Yarma ile yapılan Bulama Aşı (çorbası)’nı da severdi ama canı Herle çorbası istemişti. Soğuk kış aylarında soğuktan hasta olanlara ve dişleri dökülmüş ihtiyarlara Herle çorbası ilaç gibiydi. Herle çorbası Âşık Memmed’in boğazına çok iyi geldi, avurtlarını doldurarak yedi.

Bir an önce boğazının iyileşmesi lazımdı. Ehbabları hemen her fırsatta köy odalarında kendisinden türkü ya da bir deyiş söylemesini bekliyorlardı. Elini kulağına atınca kelimeler yüreğinden çıkıp dudakların kime söylüyor ise onun yüreğini tam on ikiden vuruyordu. İrticalen söylemek kolay bir şey değildi. Kendisi tanıyanlar o yüzden kendisine âşık diyordu. Âşık Memmed, çorbasını içtikten sonra hanımına eline sağlık diyerek sofradan kalktı ve Tipideresi’ne demirci Şuayip Ustanın yanına gideceğini, işleri olduğunu, akşama Sorgun’dan asker arkadaşının geleceğini ve güzel bir şeyler hazırlamasını isteyerek yola koyuldu.

Kapıdan çıkarken küçük oğlu Osman, Keziban Hanımın yanında belirdi ve elleri ile gözlerini ovalayarak uykusunu açmaya çalışırken Omaç istiyorum ben dedi. Keziban Hanım, diğer çocuklarının da çok sevdiği Omaçı hazırlamak için bayatlamış ve sert yufkaları tandırdan alarak elleri ile iyice ufaladıktan sonra tereyağını tavanın içinde kızartıp küçük parçalar haline gelmiş yufkaları bir güzel karıştırdı ve üzerine de pinnikten aldığı yumurtaları kırdı. Biraz da karıştırdıktan sonra taze ve yumuşak yufkanın birinin içine bir parça koydu ve dürüm yaparak oğlu Osman’a verdi. Osman sevinçle dürümü aldı ve annesinin sonradan demlediği çayla birlikte Omaçı yemeye başladı. Diğer çocuklar da kalkıp kahvaltılarını yaptılar ve herkes işine gitti.

Köyde herkese bir iş vardı. Keziban Hanım, öğleleyin çocukları için Madımak aşı, sulu köfte aşı, üzerine çökelek dökülmüş erişte aşı ve dü çorbası yaptı. Ev işlerini ve hayvanların bakım işlerini de yaptı. Vakit akşama yaklaşmıştı. Akşam yemeğine gelecek misafirlere Gebol aşı yapmak için tekrar mutfağa girdi. Un çuvalından bir miktar un aldı ve tencereye su katarak katılaşıncaya kadar iyice pişirdi ve katılaşınca tereyağını ekledi. Genişçe bir tepsiye tencerenin içindekilerini aktardı karıştırdı. Yanardağ şeklindeki hamura kaşıkla şekil verdi. Hamurun ortasını da krater şeklinde açtı. İçine tereyağlı pekmezi koydu. Gebol aşı yenmek için hazırdı. Hamur kenardan kaşıkla alınıp ortasındaki pekmezli şerbete batırılıp yenilecekti. Arabaşı da yapabilirdim diye düşündü ama vakti çok az kalmıştı ve kocası ile misafiri de her an gelebilirlerdi. Çayın yanına da Köfte Giliği yaparım tatlı olarak da komşusunun oğlunun düğünü için hazırlamış olduğu Sini tatlısından ikram ederim diye düşüncelere dalmıştı. Güneş te Keziban Hanım da yorulmuştu.

Yemekler yenildi, çaylar içildi. Vakit ilerledikçe sohbetler koyulaştı, çekirge sesleri köyü iyice kapladı. Hanedeki ışıklar birer birer söndü, yeni güne merhaba demek için….

 

Nuri KAPLAN

SORGUN DÜŞÜNCE KULÜBÜ

 

Author: sevare