Şehirleşme ve Şehir Kültürü

Yazıma Kızılderililerin reisinin, ABD başkanı olan Franklin Pierce’e hitaben yazılmış mektubundan bir bölümle başlamak istiyorum:

“Washington’daki büyük başkan, topraklarımızı satın almak istediğini bildiren bir haber yollamış. Dostluktan söz etmiş büyük başkan. Ama biz sizin, bizim dostluğunuza ihtiyacımız olmadığını biliriz. Biz onun istediğini düşüneceğiz. Zira eğer topraklarımızı satmaya razı olmazsak, belki o zaman beyaz adam tüfeğiyle gelecek ve bizim topraklarımızı zorla alacaktı. Gökyüzünü nasıl satın alabilirsiniz? Ya da satabilirsiniz? Ya toprakların sıcaklığını? Havanın taze kokusuna, suyun pırıltısına sahip olmayan biri onu nasıl satabilir? Benim ve milletim için bu topraklar kutsaldır. Yağmur sonrası ışıldayan her çam yaprağı, denizi kucaklayan kumsallar, karanlık ormanların koynundaki sis, vızıldayan her böcek bu dünyanın bir parçasıdır. Ve benim milletim için kutsaldır.”

Şehir kültüründen uzak olmak ve uzak yaşamak bu ülkenin en büyük sorunudur. İnsanın köyden şehre göçmesi, o şehirde yaşaması, hatta o şehirde doğup büyümesi, o büyük şehirlerin okullarında okuması, şehir kültürüne sahip olduğunu göstermez.

Arapça’da medeni kelimesi şehirli anlamına gelir. Diğer bir kelime de hadaridir. Hadari kelimesi köy kasaba ve şehirlerde yaşayanlara verilen isimdi. Medeni kelimesinin zıddı ise bedevidir. Çölde ve bahada kırsal kesimde yaşayan demektir.

İklimi elverişli olan bölgelerde hayat şartları yerleşik hayata geçmeyi kolaylaştırmıştır. Yaşadıkları şartlar gereği ticaret, sanat,eğitim gibi uğraşılara imkan bulmuşlar ve şehir kültürünün oluşması kolaylaşmıştır. Kırsalda ve köylerde yaşayanlar ise ancak yaşama tutunabilmiştir. Dünyadaki kültürlerin giderek birbirine benzediğini düşünürsek, şehir kültürünün hızlı, çok üretip çok tüketen, yapay bir kültüre dönüştüğünü görürüz. Kimin hangi sitede oturduğu, hangi kafede vakit geçirdiği, hangi lüks otoya bindiği, lüks bir lokantada yemek yedikten sonra ne kadar bahşiş verdiği, boş zamanları bolca eğlenerek geçirdiğinin önemli olduğu bir şehir kültürü oluştu.

Bir insanda şehir kültürü ve zihniyeti yoksa, şehirde de yaşasa bedevidir. Öncelikle insanın şehircilik kültürüne sahip olması gerekmektedir. Şehirli olmak, şehir kültürünü içinizde erittiğiniz ve yaşadığınız ölçüde mümkün olur. “Beyoğlu’nda kravat takıp çıkardık biz sokağa” tarzından çok, şu kriterler bizim için önemli olmalıdır: Şehir kültürü bütün şehirde yaşayan insanları sevmek ve kucaklamaktır. Çöplerini balkondan atmamaktır. Arabasını sokakta yıkamamaktır. Apartmandan çıkarken gözüne bakan insanlara selam vermektir. Halk otobüsünü, vapuru, metroyu, camileri müzeleri kendi malı gibi görüp korumaktır. Toplu yaşam kurallarına uymaktır. Evinin içindeki temizliğe özen gösterdiği kadar dışarıdaki temizliğe de özen göstermektir. Kendine gösterilmesini istediğin saygıyı başkalarına da göstermektir. Tanımadığı veya samimi olmadığı insana sen diye hitap etmemektir. Tavır ve hareketlerinde şiddet göstermemektir. Kısaca insana saygı , doğaya saygı, çevreye saygı, sanata saygı, tarihe saygı, işine saygı, konuştuğu dile saygıdır.

Şu sıralar tv kanallarında izlediğim çarpıcı bir reklam var. Çok güzel ve ilgi çekici bir reklam: “Atalarımız tepelere yerleşerek tarım arazilerini yüzyıllarca korudular. Bu toprakların bize atalarımızın mirası değil torunlarımızın mirası olduğunu unutmayalım.” Şehirleşme adına tarım arazileri üzerine yapılan konutlar, bilinçsizce heba edilen milyonlarca hektarlık tarım arazileri. Halbuki ülkemizde her türlü kullanıma uygun  arazi çeşitliliği vardır.

Gerçekten şehirlerimiz büyüdükçe sorumluluklarımız da artıyor. Her bölgenin kendine özgü, bölgesel mimariye uygun yaşam alanları oluşturmak gerekiyor. Şehirlerdeki yoğun nüfus ve göçlerle oluşan kentsel sorunların bir an önce çözülmesi gerekiyor. Şehirlerimizi, ilçelerimizi, kasabalarımızı, tarihi dokusunu koruyarak, eski ve kötü imajından kurtarıp yaşam alanları oluşturmak gerekiyor. Model, konforlu, güvenilir, ülkemizdeki deprem gerçeğine uygun, insanımızın hayatını kolaylaştıran şehirlerde yaşamak hepimizin hakkıdır. Kısaca şehirlerimizde yaşama dair her şey olmalıdır. Özellikle toplumsal beklentileri karşılayabilecek, evin penceresinden dışarı baktığımda içimde hissedebileceğim yeşil alanlarıyla, çocuğumu gönül rahatlığıyla oynatabileceğim park ve bahçelerle donatılmış bir şehir istiyorum.

 

Nuri KAYA

SORGUN DÜŞÜNCE KULÜBÜ

Author: Yönetici