Tüp Bebek/ARİF BAŞ

Hemşehrimiz Arif Baş’ın Tüp Bebek isimli eseri 92 sayfadan oluşmakta ve 16 adet öyküyü içermektedir. Öykü kitabının ilk baskısı Haziran 1993 yılında Martı Yayınevi tarafından yapılmıştır.

Kitapta; Yolun Eğrisi, Çilenin Türküsü, Tüp Bebek, Yapılan Çeşme, Tutsaklar, Patron İzzet Deveci, Meydandakiler, Kurtuluşun Yolu, Çöldeki Su, Kapıcı Zahir, Bilmediğimiz Küçükler, Tombak Tufan, Satılan Tarla, Emekli Ahmet Sarı’nın Bir Günlüğü, Doğru Olanı ve Ahmet Çavuş’un Unutamadığı isimli öyküler yer almaktadır.

“Yolun Eğrisi” isimli öyküde Yozgat’ta yapılan yol çalışmasında Mühendis Galip Bey ve Kamil Ağa arasında önce kardeşlik ile başlayan sonra da mühendisin atının Kamil Ağa’nın tarlasındaki geçimliği arpayı hunharca yiyip bitirmesi ile son bulan dostluktan bahsedilmektedir. Kamil Ağa başta atın yayılmasına izin vermiş, sonra da atın çok yayılmasını içine sindirememiş ve atı bir güzel dövmüştür. Bunun üzerine mühendis te yolu Kamil Ağa’nın tarlasından geçirmiştir.

“Çilenin Türküsü” isimli öyküde, Almanya’da gurbette çalışan bir ana baba ve dayıya emanet edilen küçük Erhan’ın hikâyesi anlatılmaktadır. Erhan 2 yıl boyunca ana babasının gelip onu da Almanya’ya götüreceklerine inandırılır. Ana baba gelir ancak Erhan’ı almadan geri dönerler. Hayat şartlarının zor oluşu gurbete gitmenin zorluğu ve küçücük çocuğa bırakılan bir anne baba fotoğrafı….

“Tüp Bebek” isimli öyküde, 70 yaşındayken genç bir kızla evlenen Halil Ağa’nın hikâyesi anlatılmaktadır. Halil Ağa Gülhan isimli bir kadın ile evlenir. Ancak Halil Ağa’nın yeni evlendiği hanımının 4 tane de kuması bulunmaktadır. Gülhan’ın şansı ise erkek çocuk doğurması nedeni ile evde prensesler gibi ağırlanmasıdır. Tabi kumalar ile arasındaki çekişmeler de cabası…

“Yapılan Çeşme” isimli öyküde 14 hanelik köye kayaları oyarak getirilen pınar anlatılmaktadır. Tabi etliye sütlüye dokunmayan, çeşmenin yapılışında emeği olmayan Hacı Ömer Ağa’nın su geldikten sonra yarısını tehditle bahçesinin altına pınar olarak alması, öykünün emeğe saygı anlamındaki mesajı….

“Tutsaklar” isimli öyküde Ahmet Başer isimli öğretmen üzerinden 12 Eylül ihtilalinin halka yansımaları anlatılmaktadır.

“Patron İzzet Deveci” isimli öyküde İzzet Deveci’nin hanımı Hatice Hanım ile olan sorunları (eve geç gelme, yalan söyleme vb.) anlatılmaktadır. İzzet Deveci mobilyacı zengin bir iş adamıdır. Sürekli bahaneler ile evine geç gelmektedir. Bir bahanesinde ise milletvekili Ayhan Bey’in eşi ile sorunu olduğunu ve onu çözdüğünü ifade eder eşi Hatice Hanıma. Sonraları oy istemek için gelen Ayhan Bey’e Hatice Hanım: “Vekilsiniz. Eşinizle sorun yaşamanızı size yakıştıramadım” der. Bunun üzerine İzzet Deveci’nin yalanı ortaya çıkar ve tabii ki de geriye hem vekile hem eşine karşı yaşadığı mahcubiyet kalır.

“Meydandakiler” isimli öyküde Kaymakam Erdem Bey’in hizmetleri ve hakkında çıkan söylemler sonrası Doğu’ya Vali Yardımcısı olarak atanması anlatılmaktadır.

“Kurtuluşun Yolu” isimli öyküde Ertuğrul isimli bir Almancının çatal yolda bir hacı emmiye Mercedes ile çarpması ve sonrasında Ertuğrul’un babası Nadir’in hacı emmiyi (davacı olmaması ve hastanede fazla yatmaması hususunda) ikna çabaları Yozgat’ın dili ve Yozgat’a has gözlemler ile ifade edilmektedir.

“Çöldeki Su” isimli öyküde, Nebi Çavuş ve Bahadınlı Hasan Onbaşının Yemen’de İngilizlerin esaretinden kaçması ve çölü aşması anlatılmaktadır. Çölü aşma esnasında yaşanan zorlu mücadele, suya olan hasret öykülenmiştir. Hatta Hasan Onbaşı çölü aşma esnasında köye ulaşırsa oluktan su içmeyeceğine and içmiş (suya o derece hasret kalmış) köye ulaşınca da pınardan su içmemiştir. Koyun kuzu nerden içti ise o da oralardan içmiştir.

“Kapıcı Zahir” isimli öyküde, bir apartmanda kapıcılık yapan Zahir’in apartman işlerine yetişmekteki zorluğu anlatılmaktadır. İstanbul’a giden apartman sakinlerinden Macit Bey köpeğini Kapıcı Zahir’e emanet etmiştir. Zahir emanet köpeği parkta gezdirirken köpeğe müşteri çıkmış ve iki milyona köpeği satmıştır. Sattığı para ile pirzola, kiloluk kola ve bolca muz alıp ailesi ile yemiştir.

“Bilmediğimiz Küçükler” isimli öyküde, dedenin torununa sevgisi anlatılmaktadır. Bunun yanı sıra torunun dedeyi düşündüren ve bir o kadar da zeki soruları ile dedesini zorlayan torun öyküyü anlamlı kılıyor.

“Tombak Tufan” isimli öyküde her şeyi düşünülen, ancak WC’si unutulan bir fabrikadan bahsedilmektedir. İşçiler bilerek unutulduğunu düşünür ve homurdanırlar. Ve WC ihtiyaç olmasına rağmen yapılmaz.

“Satılan Tarla” isimli öyküde Abdil Çavuş isimli bir vatandaşın köyün ağası Bedri Efendiden aldığı çorak bir tarlanın hikayesi anlatılmaktadır. Satın alınan tarla hisseli olmakla birlikle Abdil Çavuş sadece Bedri Efendinin imzası ile tarlayı satın alır. Tarlayı kavaklandırır, sular, eker. Ancak her sene bir hissedar para ister. Vermezsen de tarlayı dava eder alırız derler. Resmi işlerin güvene dayalı yapılmamasının ana tema olarak işlendiği öyküden elbet günümüz için de çıkarılacak çok dersler vardır.

“Emekli Ahmet Sarı’nın Bir Günlüğü” isimli öyküde, emekli öğretmen Ahmet Sarı’nın İstanbul’da geçirdiği bir günü anlatılmaktadır. Hikâyede İstanbul’da gezinirken bir kalabalık arasında bağıran ve yerli yılan gösterisi yapacağını söyleyen, milletten parayı toplayan bir pazarlamacının taktiği dikkat çekmektedir. Günümüzde de bu tarz ilginçlikler üzerinden hala para kazanan insanların mevcudiyeti bulunmaktadır.

“Doğru Olanı” isimli öyküde Gani Onbaşı ve onun zorluklarla okuttuğu oğlu Erol öykünün kahramandırlar. Erol okumuş ve sağlıkçı olmuş ve köye yakın bir yere tayini çıkmıştır. Erol’un iğne yapmasından, yaşlılara ilaç vermesinden Gani Onbaşı çok mutlu oluyordu. Ta ki Erol evlenip Malatya’nın bir ilçesine gidene kadar. Daha sonra Erol sılayı unutmuş, babaya mektup yazmamış, bayramlar dâhil memlekete gitmemiş, annesinin cenazesine katılamamıştır. Ama sonunda babaya bir mektup yazmış; babasına gelemediğini, geldiğinde annesinin mezarına gideceğini, akrabalarını ziyaret edeceğini, üzüldüğünü vs. yazmıştır. Mektubu ciddiye almayan baba Gani Onbaşı mektubun sonunda yazan “kaynım Baki’nin de düğününe geleceğim” ibaresinde; mektubu okuyana: “hah burada dur, sadece burası doğru” demiştir.

“Ahmet Çavuş’un Unutamadığı” isimli öyküde, Yaylalık köyünden Ahmet Çavuş’un sevdiği Elif’e olan aşkı anlatılmaktadır. Ta küçük yaşta Elife aşık olan, sonrasında iftiraya uğrayan Ahmet Çavuş, hırsızlık suçlamasıyla hapse atılır. Ama Elif, Ahmet Çavuş’un masumiyetinden emindir. Sonrasında evlenirler. Ancak bu sefer de ölüm ayırır Ahmet Çavuşu sevdiceğinden…

Eserin genelinde anlatılan öyküler Anadolu’ya mahsus… Kimimizin alenen yaşadığı, kimimizin de yaşamasak da birçok örneğine şahit olduğumuz öyküler. Yazarın dili Anadolu’yu içtenlikle anlatmaya fazlası ile yetiyor. Öykülerde kullanılan ölçülü ve içeriğe uygun karakterler eseri özgün kılıyor. Eserin en özgün yanlarından birisi de yıllar öncesine ait hikâyelerin hala günümüzde geçerliğini koruyor olması. Bunu ben şuna bağlıyorum. İnsanlar değişse de Anadolu insanına has bazı huylar ya da davranış şekilleri değişmiyor.

Rahmetli Arif BAŞ’ ı saygı ile anıyor ve Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum.

Fatih ŞAHBAZ

 SORGUN DÜŞÜNCE KULÜBÜ

Author: sevare