Artık Çok Geç!

Dünyanın karşı karşıya olduğu birçok temel sorunun arkasında insanoğlunun bencilliğinin, bitmek tükenmek bilmeyen hırs ve arzularının, kontrolsüz ve sınırsız tüketme iştahının yani müsrifliğinin olduğu artık tartışılmaz bir gerçek. Buna karşın insanlık dur durak bilmeden sorumsuzca hareket etmeye devam ediyor ve kendi sonunu/kıyametini kendi eliyle hazırlıyor.

Eşrefi mahlûkat olarak adlandırılan ve yüce Allah’ın Kur’an-ı Kerim’de “en güzel biçimde” yarattığını bildirdiği insanın kendisi ve çevresi için nasıl bu kadar zararlı ve tehlikeli bir varlığa dönüşebildiğini yine Kur’an’da işaret edildiği gibi onun “sefillerin en sefili” olma yani aşağıların en aşağısına inme potansiyeline sahip oluşundan anlıyoruz.

Üzülerek söylemek gerekir ki, bugün insanlık materyalist zihniyetin egemenliği altında her geçen gün daha fazla irtifa kaybediyor. Kendi özündeki yüksek değerlere ve varoluş gayesine yabancılaştığı için kendisine bahşedilen yeryüzü nimetlerinin tek sahibiymiş gibi davranan, kendinden başka canlılara yaşam hakkını çok gören ve paylaşmak bir yana dursun daha fazlasına sahip olma adına iyice saldırganlaşan insanoğlu, yaşadığı çevreyi ve tabiatı da hızla tahrip ediyor.

Günümüz insanlığı, yaşadığı çevreyi güzelleştirme vasfını büyük oranda yitirmiş, yıkıcı bir varlığa dönüşmüş durumda. Tabiatla/çevreyle uyum içerisinde yaşamak yerine onu tüketip yok etmeyi seçtiğinden beri insanoğlu bir türlü iflah olmuyor.

Güzellik algısı da bozulmuş durumda. Güzellik artık büyüklükle eşdeğer görüldüğü için her şeyin daha büyüğünü yapmakla meşgul insanoğlu. Daha büyüğünü, daha yükseğini, daha tepeden bakanını, daha kibirlisini… Yaşadığımız binalar bunun en güzel örneği. Çevreden, tabiattan kopuk gökyüzü hücrelerinde yaşamayı bir maharet, bir üstünlük sayacak kadar acınası durumdayız! Nerede eski medeniyetimizin yaşadığı mekânları çevreyle uyumlu şekilde inşa ederken her türlü canlının hakkını gözeten duyarlılığı; nerede şimdinin kendinden başka hiçbir şeye şefkat ve tahammül gösteremeyen bencilliği!

“Yarın kıyamet kopacağını bilseniz dahi elinizdeki fidanı dikin!” tavsiyesinde bulunan bir dinin mensupları olarak durumumuz ortadayken başkasına ne diyebiliriz ki?

***

Bilim adamlarının son yıllarda en çok kafa yorduğu meselelerin başında “küresel ısınma” ve buna bağlı gelişen “iklim değişikliği” sorunları yer alıyor. Sanayileşmenin ve buna bağlı gelişmelerin neticesinde iklim değişikliği açısından dönüşü olmayan bir yola girmiş bulunmaktayız.

Atmosfere salınan zararlı gazların ozon tabakasında açtığı tahribat sebebiyle küresel ısınma olarak tarif edilen süreç başladıktan beri Dünya üzerindeki ortalama sıcaklık her yıl artıyor. NASA’nın açıkladığı verilere göre Mayıs 2016 en sıcak Mayıs ayı olmuş. Bu 2016’nın diğer ayları için de geçerli. 2016 yılının sıcaklıkların kaydedilmeye başlandığı 1880 yılından beri en sıcak yıl olacağı kesin gibi görünüyor. Önümüzdeki yılların da bir öncekine göre daha sıcak geçerek sıcaklığın sürekli artması bekleniyor. Bunun neticesinde ileride birçok doğal felaketin yaşanacağı tahmin ediliyor. İklimlerin yok olması, çölleşme, eriyen buzulların bazı kara parçalarını yutması (kimi ülkelerin tamamıyla sular altında kalması vs.) şiddetli yağışlar, kasırgalar vs. birçok olasılık söz konusu. Hatta bunların bir kısmının Dünya’nın belli kesimlerinde yaşanmaya başladığını söylemek mümkün.

“Çok geç olmadan tedbir almak gerekir” türünden laflar etmek için artık çok geç. Bu sürecin geriye döndürülmesi artık pek mümkün görünmüyor. Çünkü bu durumun baş müsebbibi insanoğlunun kendini değiştirmek ve düzeltmek gibi bir çabası yok. Duyarlı azınlığa karşı çoğunluk sorumsuzca hareket etmeye devam ediyor. Gelecek nesillere daha yaşanılabilir bir Dünya bırakmamız göründüğü kadarıyla sadece bir hayal. Sonuçta insanlık yalnızca ettiğinin karşılığını buluyor. Boşuna dememişler, “Bu dünya etme bulma dünyasıdır” diye!

 

Abdullah ALPAYDIN

SORGUN DÜŞÜNCE KULÜBÜ

 

 

 

 

Author: sevare