Barış Bir İhtiyaçtır

İnsan, toplumsal bir varlıktır. Bu sebeple, toplum içerisinde farklı kültür ve inançlarla birlikte yaşar. Her inancın ve kültürün beklentileri birbirinden farklıdır. Bütün bu farklılıklara rağmen, toplum barış içerisinde yaşayabilir mi? Toplum içerisinde yaşamak hangi şartlarda mümkündür? Farklı inanç, mezhep, kültür, ırk vb. unsurlar bir ayrılık sebebi olmamalı. İnsanlar birbirlerinin yaşam biçimine, inancına veya mezhebine saygı göstermelidir. Eğer kardeşlik duygularının gelişmesini istiyorsak, her farklı topluluk birbirine taassupla yaklaşmamalıdır.

Dünyada ABD, Kanada, Avustralya gibi pek çok ülkede farklı milletlere ve kültürlere mensup milyonlarca insan bir arada yaşamaktadır. Her millet birbirinden farklı özelliklere sahiptir. Bu insanlar birbirlerinin kutsal değerlerine saygı göstermektedir. Farklılıkları ise üstünlük olarak görmemişlerdir. Bu konuda yüce Allah Kur’an-ı Kerim’in Hucurat suresinin 13.ayetinde: “Ey insanlar, doğrusu biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve milletlere ayırdık. Muhakkak ki Allah katında en değerli olanınız ondan en çok korkanınızdır. Şüphesiz ki Allah bilendir, her şeyden haberdardır” diye buyurmaktadır.

Barışın olmadığı yerde huzursuzluk ve güvensizlik hakim olur. Elbette kime sorarsan sor, kargaşadan beslenen menfaatçiler haricinde kimse kargaşa ortamında yaşamak istemez. İnsanlar arasındaki kavga, geçimsizlik, kin, düşmanlık yaygınlaşırsa, toplumsal barış ortadan kalkar.

İslam dini de, kelime anlamı olarak barış ve esenliğe kavuşmak anlamlarına geldiği için toplumda huzur ve güvenliği bozacak her türlü davranışa yasak koymuştur. Bu davranışlardan uzak durmayı emretmiştir. İslam, güzel ahlaki tamamlamak için ve insani değerleri yüceltmek için gönderilmiştir. İslamın barış dini olduğunu ve barışa verdiği önemi kavramamız ona uygun davranışlar sergilememiz gerekmektedir. İnsan hata yapabilen bir varlıktır. Doğrudur, ancak “asıl erdem yapılan hatadan dönmek, hata edeni bağışlamaktır” bilincine herkes ulaşmalıdır. Barışın insanlık için bir ihtiyaç olduğunu İslam’ın yaşama hakkına büyük önem verdiğini Hz.Muhammed’in (s.a.v.) bir barış elçisi olduğunu hepimiz biliyoruz. Hem kendimizle hem de çevremizdeki insanlarla barışık olmaya özen göstermeliyiz. Çevremizle uyum içinde yaşamalıyız.

Peygamber efendimiz, peygamberliğinden öncede bütün insanlarla iyi geçinmişti. Toplumsal barışı bozacak davranışlardan kaçınmıştı. Peygamberimiz, Medine’ye hicretten sonra, toplumsal barışı sağlamak amacıyla, Evs ve Hazreç kabilelerini barıştırmıştır. Medine vesikasını (Medine sözleşmesini) imzalayarak Medinede’ki bütün kısımların barış ve huzur içerisinde yaşamasını sağlamıştır. Çünkü Medine vesikası bir hukuk metnidir. Medine’de Yahudilerin nüfusu altı bin civarıydı. Müşriklerin nüfusu iki bin beş yüz, Müslümanların nüfusu ise bin beş yüzdü. Bu sayede peygamberimiz, bütün bu insanları bir hukuk etrafında birleştirmiştir. Yahudiler hukukun dışına çıktığında da, Medine sözleşmesini ihlal ettikleri için Yahudileri cezalandırmış ve Medine’den sürmüştür. Peygamberimiz zorunlu olmadıkça savaşın bir insanlık suçu olduğunu bildiği için savaştan kaçmıştır. Saldıran taraf olmamış, kendini savunan taraf olmuştur.

Türkiye gerçekten kritik bir dönemeçten geçiyor. Bu sebeple barış kavramının anlamı bir kat daha artıyor. Öldürmeyi, yakmayı, yıkmayı, çalıp çırpmayı bir hak gibi gören kim olursa olsun karşısında durmalıyız. Bir Türk veya bir Kürt öldüğünde halay çekip ölü bedenin üzerinden prim yapmak isteyenlere asla prim vermemeliyiz. Hz. Adem’in oğulları Habil ile Kabil insanlık tarihinin kan döken ve dökülen iki kardeşiydi. Kardeş katili Kabil’in yolunda gidenlere asla dost diyemeyiz. Biz, savaştığı düşmanların ölüsüne dahi saygı duyan, onu düştüğü yerden kaldıran bir peygamberin ümmetiyiz.

Toplumdaki barışı sağlamak için şu ölçülere de dikkat etmeliyiz: Adil olmak, aile kurumuna önem vermek, güvenilir olmak, kanaat, cömertlik, sabır, samimiyet, güven, emanete riayet etmek, kardeşlik, hoşgörü, saygı, sevgi, sorumluluk, vatanseverlik, fedakarlık. Kur’an, insanın kendini, insanları, eşyayı ve olayları daha doğru anlaması için  gönderilmiş bir öğüt kitabıdır. Evreni ve evrendeki her şeyi daha iyi anlamak için, Kur’an’ın tavsiye etiği pencereden bakmayı öğrenmemiz gerekir.

 

Nuri KAYA

SORGUN DÜŞÜNCE KULÜBÜ

Author: Yönetici