Ben Bıraksam O Beni Bırakmıyor…

Başlığı okuyunca sevdalıya edilmiş bir söz gibi algılanır, öyledir de. Küçük bir detay; sevda sılaya, sılanın adı Sorgun’a…

Sorgun Belediyesi Yayınları’ndan çıkan “SORGUNDAN ÇIKTIM YOLA ANILARIM-2”, yazarın bu alandaki ikinci kitabı.  1939 Sorgun doğumlu Prof.Dr. Rauf Yücel, ilk ve orta öğrenimini Sorgun’da, liseyi Yozgat’ta, lisans eğitimini Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi’nde 1964’de tamamladı. Meslek hayatına ilk olarak Adana’da başlayan yazar, doktorasını Almanya’da yaptıktan sonra, akademik kariyerinin ilk basamağına Elazığ Veteriner Fakültesi’nde başladı. Elazığ’dan 1977 yılında ayrıldığında doçentti. İstanbul Üniversitesi Veteriner Fakültesi cerrahi kürsüsü doçentliğine atanan Yücel, 1982 yılında profesörlüğe yükseldi. Profesörü olduğu İstanbul Üniversitesi Veteriner Fakültesi Cerrahi Anabilim Dalı Başkanlığı görevini de yürüten Prof. Dr. Rauf Yücel; akademik yaşamı boyunca yüzün üzerinde bilimsel araştırma, makale, “ Veteriner Özel Cerrahi”, “Evcil Hayvanların Ayak Hastalıkları” ve “Atların Ortopedik Hastalıkları” isimli üç ders kitabı yayınlandı. Yurt içinde ve dışında pek çok kongreye katılarak tebliğler sunan yazar, meslek yaşamı boyunca ortopedik cerrahi alanına yoğunlaştı. Meslek sevgisi ve birikimlerini her fırsatta paylaşma gayretinde olan ve bilgi zekâtını mal zekatından evla gören bir yaklaşımla Türkiye’nin bu alanda daha çok gelişmesi, literatürün sürdürülebilmesi için “Veteriner Cerrahi Terimleri Sözlüğü”nü yayımladı.

“Sevdiğimi Demez İsem” isimli ilk şiir kitabı ile aslında yıllardır yüreğinde biriktirdiği bir başka sevdanın sinyalini verdi. Ardından 2011’de “Gezilerden Dizilere” basıldı. Akademik çalışmalar, mesleki yayın ve tebliğlerle geçen yıllar, öteki yanın sırasını almış gibi görünse de vakit vuku bulduğunda salkımın taneleri olgunlaşmaya başlamıştı.

İçselleştirdiği, yaşam boyu kendisini taşıyan ilkelerin kaynak kodlarını kaleme alması, anılarda saklı hatıralara özlemmiş gibi görünse de, bunu bir kaygı ve paylaşma duygusunun tezahürü olarak nitelersem yanıldığımı düşünmem. Yüksek duygular saklanamaz. Bunu eserin yazım tekniğinden yani zarftan bile anlamak mümkün. Zira neredeyse bir solukta anlatmak, bölümlere ayırmadan aktarmak gibi bir yol izlenmiş kitapta… Eğip bükmeden, hikâyeleri kılıktan kılığa sokmadan, olabildiğince arı, duru ve olduğu gibi yazılması da mazruftaki delilim.

Anılarına – ilk gerçek gurbeti – trenle başlayan Ankara ve sonraki süreçler, uzun yolculuğu ve ardında bıraktıklarını, otobiyografilerdeki benlik, kreatif tanımlamalar, sunuş tekniklerinin kullanıldığı modifiye hikayelerin aksine “o” anı yaşatırcasına duyguyu yansıtabilmiş. Hem de küresel karakterizmin baş gösterdiği, hiç birimizin ‘öğlen ne yemiştik?’ sorusuna anında cevap veremediği, her şeyi kodlayan, imgeleyen, simgelerle yaşayan, kategorik kafeslerinden sosyalin içinde olduğu zannı ile yaşadığımız şu zamana en dik duruşun, hafıza ve hatıratın varlığının, hayat kimyamızın oluşmasındaki nedenleri isim, yer, olay neden-sonuç perspektiflerinden aktarmış.

Eseri okuyunca bir hayatın içinden geçtiği zaman tünelinde nerelerden etkilendiği, şekillendiği, evrildiği ve başkalaşıp dönüştüğü yönlerini referanslarıyla anlamak mümkün.

Yoğun, yorucu ve renkli ve sürekli bir çalışma ve üretme dinamikleri arasında hem üç çocuğunu yetiştirirken hem de kendi hayatında mihenk aldığı hakikatleri paylaştığı hikâyelerden tohumlamış dersem abartmış olmam. Çünkü yaşadıklarını anlamak, konumlandırmak ve aktarmak her zaman ve herkesin yapabildiği bir marifetmiş gibi gelmiyor bana.  Babamın bir sözü vardır; “Okumaktan maksat anlamaktır” diye. Hayatını okumak ve tefsir etmek başka bir niteliktir. Müfessirlerin varlığıdır belki de kaynak kodların hala algılanarak sürüyor olması… Çünkü bizler her gün yeniden doğarız. Bugün başka gündür; gün bu gündür. Modern yaşam işte budur. Yeni yaşam biçimimizde, renksiz kokusuz ruhsuz ve köksüz yaklaşımlara bir başkaldırı olarak okudum bu kitabı. Cahilin cesaret payını kullandım.

Yazar öykülerini, anılarını Sorgun merkezli yazmış. İlk tahlilde, bir memleket hasretine benzeyen, ilçeyi merkeze alan, dönemin insanlarının yaşamlarından, arkadaşlıklarından, dostluklarından kesitler sunan taraflarından çok; bu kesitlerden bir bal gibi sızmasını hayal ettiği, sonraki kuşaklara aktarılmasında fayda gördüğü tadı gördüm. Toprak, kök, gövde, meyve, gölge ve ömür kifayet ettikçe, devinim halindeki hayatın hakikatlerini mürekkebe taşınmasındaki duyguyu yeterince anlayabilmiş olmayı isterim doğrusu.

Yazar, anılarına “Sorgundan Çıktım Yola” adını verdiği eser için; bir yanılgının oluşacağı kaygısını taşıyor ve bunu gidermek için, Sorgun adına vurgu yapmak istediğini açıkça belirterek; “Sorgun’dan sadece ben yola çıkmadım. Benim gibi onlarca yüzlerce kişi yola çıkmıştır. Belki binlercesi de çıkacaktır.” diyerek eserin omurgasını oluşturan meselenin kendisi değil, kendisi ve diğer yolcuları etkileyen öteki nedenleri paylaşmış. Bu kitap bir kaynak niteliğinde. Bu eser formundan da anlaşılacağı gibi, paylaşılan hikâyeler ifşa değil geriye ket vurma ve nedensellik ilkeleri üzerine okunmalı. Zira paylaşılan fotoğraflar, isimler, tarihler, yerler ve “o an”ın bir romancı üslubunda anlatımı bir fotoğraf karesi gibi zihinlerde resmetmektedir.

“Sorgundan Çıktım Yola” hem eski yolculara hem de yeni yola çıkacaklara bir fener olma özelliği taşıyor.

Ey yolcular bilesiniz ki siz onu bıraksanız da o sizi bırakmaz….

 

Aydın BARAN

SORGUN DÜŞÜNCE KULÜBÜ

Author: Fatih
İsim: FATİH ŞAHBAZ Yaşadığı İl: İstanbul Yaşadığı İlçe: Üsküdar Meslek: T.Halk Bankası A.Ş.