Beş Kardeş

Hakkında bilmediğimiz kalmadı. Kendisini pek bir severiz. Dilimizden düşürmez, kendimiz tükettiğimiz gibi, sürekli başkalarına da tavsiye ederiz. Kardeşlik gibisi yok. Ben şahsen Arkadaştan türediğini, gelişip kendi başına bir anlamlar deryasının sahibi olduğuna inanırım.

Ömrümün dediğine göre, 5 kardeş var imiş yaşayan.

Birincisi, KARIN KARDEŞLİĞİ. Aynı anneden doğanların, hatta aynı babadan olanların doğuştan sahip oldukları, doğumdan ötürü kardeşlik. Ailenin merhamet ve sevgi yumağıyla oynayıp, aynı şartlara ve imkanlara sahipmişler. Bebeklik döneminde, ergenlik döneminde yetişkinlik döneminde ve ahir ömründe değişip gelişebiliyormuş. Ortak anne ve baba sevgisinde büyütülmelerine rağmen farklı karakter ve mizaçta olabiliyor, aynı yöne bakabildikleri gibi tam zıt yönlerde de yol alabiliyorlarmış.

İkincisi, KAN KARDEŞLİĞİ. Bunlar sonradan kardeş olmuşlar. Bir duyguda mutabakat sağlayıp, ömürleri üzerine ahitleşenlerin kardeşliği imiş. Birlikte olmaya, birlikte savaşmaya, birlikte savunmaya söz vermişlerin kardeşliği. İki kan bir birine karışınca başlayan ve ancak ihanet edenin bozduğu, ölünceye kadar süren razı kardeşlikmiş.

Üçüncüsü, DİN KARDEŞLİĞİ. Bu kardeşlikte, aklın ve gönlün, emir ve nasların hükmü geçermiş. Aynı Allah’a inanların aynı dinden olanların, inandıkları gibi yaşamalarına denilirmiş. Aldatmanın, hak yemenin, hukukunu çiğnemenin, yasak olduğu bir kardeşlikmiş. Malına mülküne, iffetine, itibarına, istesin istemesin hakkına riayet şartmış. Hatta eskiden beri tanışmak da gerekmezmiş. Aynı dinden, samimi inanan olmaları yeterliymiş. Dili, rengi, milleti, soyu sopu, rütbesi, zenginliği fakirliği önemli değilmiş. Aynı dinden aynı şeriattan olmaları tek geçerli yasa imiş. Uzun ömürlü bir kardeşlik olsa gerek? Çünkü insan inandığı gibi yaşamak, yaşadığı gibi ölmek istermiş.

Dördüncüsü, DAVA KARDEŞLİĞİ. Bu da sonradan edinilen bir kardeşlikmiş. Aynı şeyi düşünen, aynı yöne bakan, aynı hedef için ter döküp gönül eskitenlerin kardeşliğine deniliyormuş. Varmak için maksuda, yolda bir olup, el ele tutuşanlara denilen dava kardeşliği; bazen bir stadyumda, bazen bir siyasi partide, bazen ideolojik kamplarda, bazen fikir mücadelesinde yan yana duruyorlarmış. Ölmekte varmış bu yolda. Belki bir gün vatan savunmasında asker arkadaşı, bir laboratuvarda bilginin arayışında öğrenci olabiliyorlarmış. 

Beşincisi, SUÇ KARDEŞLİĞİ. Bu kardeşlik, aslında buralarda son zamanlarda türemiş. Suç kardeşliği çok daha başkaymış. Yaman bir ilişki olmalı ki sonradan türeyen, ama hepsinden daha kavi bir kardeşlikmiş. Ne karın kardeşini tanır, ne kan kardeşinin hatırını sayar, din kardeşine eskimiş gözle bakar, dava kardeşliğine de bağnazlık dermiş. Diğer dört kardeşini akılsızlığın, zekâ yoksunluğunun eseri olarak görür, tüm kardeşleri yok sayarmış. Yeni bir Tanrı bulmuş kendine. Onu paylaşırlarmış. “GÜÇ” tanrısı için bir araya gelenlere deniliyormuş. Haramı beraber yer, suçu birlikte işler, kanunları birlikte delermişler. Suç kardeşliğinde düşeni yemek raconmuş. Sır en iyi suç kardeşlerinde saklanırmış. Samimiyet hapse atılıp, çıkarlar inzibat yapılırmış. Bir birine sadakatleri kendi canları ile sınırlıymış. Cürümlerin icrasında suç araç, güç amaç imiş.

Sureti haktan görünüp, şeytanın ortağı imişler. “Kazanmak ve sürekli kazanmak!” diye tempo tutar, birbirlerini koruyup kollarlarmış. Tanrıları olan GÜÇ, onları hep bir arada tutarmış.

Diğer dört kardeş kumda oynarken, suç kardeşliği oyuncakları alıp kaçarmış.

HİÇ KİMSE DE BU SUÇ KARDEŞLERİN YÜZÜNE BEŞ KARDEŞİ VURAMAZMIŞ!

Ömrüm tükendi gitti de, hiçbir vakit karın kardeşlerimden, kan kardeşimden, din kardeşlerimden ne de dava kardeşimden korkmadım, suç kardeşliğinden korktuğum kadar…

 

Aydın BARAN

SORGUN DÜŞÜNCE KULÜBÜ

Author: Yönetici