Kitap İncelemesi: “Bir Eğitimcinin Kırk Yılı” / Muhsin Şener

Muhsin ŞENER, 1936 yılında İzmit, Kullar Köyü’nde doğmuş, 1958 yılında Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Türkçe Bölümünden mezun olmuştur. Ortaokul ve liselerde Türkçe ve Edebiyat öğretmenliği ve yöneticilik, Eğitim Bakanlığında Şube Müdürlüğü, Bakanlık Müfettişliği ve Personel Müdürlüğü görevlerinde bulunmuş ve 1998 yılında emekli olmuştur.

2013 yılında basılan “Bir Eğitimcinin Kırk Yılı” isimli kitabını inceleme konusu yapmamızın sebebi, ilk görev yerinin Sorgun Ortaokulu olmasıdır. Sorgun Ortaokulu’na atanmasını şu şekilde anlatmıştır: “Elime bir sarı zarf tutuşturdular. Bir heyecan dalgası sardı beni. Mutlaka diyorum, görev yerim bildirilmiştir. Açıyorum acele zarfı; basılı bir kâğıdın boş yerlerine yazılmış yazılar ilişiyor gözüme: ‘Yozgat-Sorgun Ortaokulu Stajyer Öğretmenliğine…’ Yozgat-Sorgun Ortaokulu’na atanmışım!” diyorum birdenbire. Ne ki yüreğimin başı da sızlamaktadır. Yozgat nere, Sorgun nere, İzmit nere?… Babam soruyor hemen: ‘Asi Yozgat mı, Çapanoğlu Yozgat mı?’ Ben hiçbir şey bilmiyorum ki bu konularda. Çapanoğlu Yozgat nedir, Asi Yozgat nedir? Neden bu adlarla anılıyorlar? Hiçbir şey bilmiyorum ki. Sonra babam, !Çapanoğlu Yozgat da, Asi Yozgat da Atatürk’e karşı çıkmış.’ diyor.”

Sorgun’a gidişini ise şu şekilde anlatıyor kitabında: “Yerköy’e gündüz bir saatte ulaştık. Oradan kırık dökük bir minibüsle Yozgat’a, Yozgat’tan da yine öyle bir araçla Sorgun’a vardık. Sorgun, Sivas yolu üzerinde bir ilçedir. Yozgat-Sivas yolu o zaman şoseydi, asfalt filan değildi. Zaten asfalt olan yollar da ülke düzeyinde pek azdı. Bu şosenin sağında bulunan düzlüğe yayılmış 5.000 nüfuslu küçük bir ilçe merkeziydi Sorgun. Eski bir ilçe merkezi. Ne ki nüfusu çok az bir yer. “Köhne” diyorlardı. Gerçekten köhne bir yerdi. Şoseden sağa sapınca ilçe yoluna giriyordunuz. İlerde solda, sonradan bizim Kaya Yılmaz’ın ilk müdürlüğünü yaptığı Agâh Efendi İlkokulunun önünden sola döndüğünüzde, Sivas’a doğru düz bir kaldırım kıyısındaki evlerle ilçe karşınızdadır. Sizi ilk karşılayanlar hayvan pislikleri ve toz olacaktır. Kocaman kocaman taşlarla yapılmış kaldırımdan sallanarak ağır ağır geçen köhne minibüsün sağında solunda toprak damlı birçok ev, yapı, toprak damlı ev!.. Ağır ağır ilerleyen minibüs köprü başında durdu. İndik arabadan. Önümüzde tahta köprü vardı. Sağındaki büyük binanın Kaymakamlık olduğu anlaşılıyordu. Köprüyü öteye geçince çarşı bulunuyordu. Çarşı!…Aa!…Kalabalık bir yerdi burası! Çarşı çok kalabalıktı. Kahvelerin önünde insanlar!…Birbirleriyle şakalaşan, söyleşen mutlu insanlar!…Kılık kıyafetleri pek yadırgatıcı da değil!.. Bu ilk görünüşü Sorgun’un önemli değil miydi? Ve önemli olan insanlar değil miydi? Ortaokul ilçenin ta öteki başındaymış. Oraya dek yürüdüm.

Sevgili Adnan KORKMAZ’ ın, Muhsin ŞENER’in kitabından da alıntılar içeren, Sorgun Ortaokulu hakkındaki çalışmasında Sorgun Ortaokulu hakkındaki bilgiler şu şekildedir:

“Tarihi Sorgun Ortaokulu 1949-1950 Eğitim öğretim yılında açılmıştır. Sorgun Ortaokulu, Sorgun Lisesinin açıldığı 1969 yılına kadar, 1949-1969 arası 20 yıl boyunca Sorgun’un ilkokul sonrası devam edilen tek eğitim kurumu olmuştur.

Sorgun Ortaokulunun binası, bina resmi açılışı 29 Ekim 1939 Cumhuriyet Bayrağınında yapılan Halk Partisi eski binasıydı. Bahse konu eski bina içinde yine 1939 tarihinde açılan Halkevi de bulunmaktaydı.

Ortaokul binası, 24 Nisan 1934 tarihli Cumhuriyet Gazetesi haberinde açılış töreni yapıldığı bildirilen 10 yataklı Sorgun Dispanser Binası (Sağlık Binası) yanındaydı.

1951 yılında tarihi Sorgun Ortaokulu’na kayıt olan Prof. Dr. Rauf YÜCEL’in  ,“Sorgun’dan Çıktım Yola Anılar ( 1 ) ” adlı kitabında tarihi Sorgun Ortaokulu: “Okulumuz yerden 2,5-3 metre kadar yüksekçe tek katlı taş bir bina idi. Güneye bakan ön cepheden yüksek merdivenlerle içeri girilince 20 -25 metrekarelik bir antre, sağ tarafta müdür odası ve onu takip eden koridorda öğretmenler odası ile tuvaletler bulunurdu. Girişin sol yanındaki büyük oda 3. sınıfların okuduğu derslik idi. Koridor binanın kuzey yarısında bulunan iki dersliğe açılırdı. Bu dersliklerden büyük olanı kuzeybatı köşede, diğeri tam kuzeyde yer alır. Binanın kuzeydoğu köşesinde bir oda daha vardı ama burası depo olarak kullanılırdı.”

20 Temmuz 1958’de, tarihi Sorgun Ortaokulunda Türkçe Öğretmenliği görevine başlayan Muhsin ŞENER’in “Bir Eğitimcinin Kırk Yılı” adlı kitabında tarihi Sorgun Ortaokulu: “Ortaokul ilçenin ta öteki başındaymış. Oraya dek yürüdüm. Bir bahçe içinde bodrum üzerine iki katlı binanın kapısında ‘T.C. Sorgun Ortaokulu’ yazıyordu. ‘T.C’ birinci satırda ve ortada ‘Sorgun Ortaokulu’ sözü de onun altındaki ikinci satırda bulunuyordu. Bahçe kapısından girdim. Temiz bir bahçeydi burası. Sağda çevresi tellerle çevrilmiş, çiçeklerle bezeli bir yer… Sarı sarı çiçekler vardı.

Merdivenleri heyecanla tırmandığımı anımsıyorum…

Kapıdan girer girmez beni mazot kokusuyla ahşap kokusu karşıladı. Bina ahşaptı ve döşemesi tahtaydı. Tahtalar bastıkça gıcırdıyordu. Kapının hemen sağında müdür odası vardı. Karşıdaki sınıf o öğretim yılında orta üçüncü sınıflara ayrılmıştı. Yanındaki sınıf orta ikinci, müdür odasının sol karşısındaki sınıfta orta birinci sınıf olarak ayrılmıştı. Topu topu üç şube ve üç sınıf… Sağdaki koridorun bitiminde lavabo bulunuyordu. Hemen sağında da Hacı Ömer’in odası vardı. Karşısında ise öğretmenler odası.”

Sayın Muhsin ŞENER, Kamilağa’nın Lokantası’na çalışmasında ayrı bir bölüm açmış. İlgili bölümden bazı alıntılar: “Kamilağa’nın lokantası yemek yediğimiz yerdi. İlçenin hemen ortasında, Uğur’un fırınının yanındaydı lokanta. Kapıdan girince iki yanda masalar vardı. Kebap (döner kebap; genellikle döner kebap denmez, kebap denirdi; ‘kebap alayım sana, kebap ısmarlayayım’ gibi kullanılırdı) en çok yediğimiz yemekti. Kamil ağa, lokantada solda bulunan kasanın başında otururdu. Bazen büyük oğlu Mehmet olurdu kasada. Küçük oğlu Erdoğan bizim öğrencimizdi.”

Dağa sonraki bölümlerde Muhsin ŞENER birlikte çalıştığı bazı kişiler (Akdağ Hoca, Necip Bey, Halis Hoca, Çetiner Öğretmen, Hacı Ömer, Doğan-Doğan Özmen, Veysi Bey, Ali Bey) hakkında ayrı başlıklar açarak, bu kişilerle ilgili düşüncelerini ve anılarını paylaşıyor. Bu isimlerden Sorgunlu olan Doğan Özmen ve soyadını yazmadığı Hacı Ömer hakkında paylaştığı bazı özellikler şöyledir: “Sayın Doğan Özmen, ilkokulda müzik öğretmenidir, çok iyi mandolin çalar, sonradan ortaokul birinci sınıflarda coğrafya derslerine girmiştir, pratik, uyumlu ve çalışkan bir insandır. Hacı Ömer, okulun direğidir, memurdur, okulun her işini yürütür, yönetmelikleri incelikleri ile bilir, kocaman bir yüreği vardır, sıcacık bir insandır, ortaokulun öğretmen ve yöneticilerini onlara hiç duyumsatmadan hep koruyup, kollar…”

Muhsin Bey kitabının sonraki bölümünde Sorgun’da evlenmesinden ve öğretmen olan eşinin Osmaniye’ye atanmasından, uygulamanın çarpıklığından, bürokratların anlayışsızlığından ve eşinin Osmaniye’de kendisinin de Sorgun’da görev yapması sebebiyle ailenin yaşadığı zorluklardan bahsediyor.

Kitabın Sorgun’la ilgili olan kısmının son bölümünde ise bazı öğrencileri (Salim Taşçı, Doğan Özmen, Erdoğan Şahin, Yılmaz Kılıçarslan, Mevlüt Uluğtekin, Ahmet Uslu, Salman Poyraz) hakkında kısa kısa olarak görüşlerini paylaşıyor.

Bu isimlerden gazeteci-yazar Sayın Mevlüt Uluğtekin’in, Muhsin ŞENER’den de bahsettiği köşe yazısı şu şekildedir:

“Günümüzden en az elli yıl önce, o yokluk yıllarında bizleri eğiten, elleri öpülesi öğretmenleri düşünüyorum…  Hepsi harika insanlardı. Kuşkusuz günümüz öğretmenleri de çocuklarımızı ’bilgiyle donatmanın’çabası içindeler. Bunu çok iyi biliyorum; çünkü çocuklarım da, eşleri de öğretmen. Ama kimse kusura bakmasın; o yokluk yıllarının öğretmenleri bir başkaydı. (İliştiri: Öğretmen derken, sadece lise ve altı dönemleri değil; üniversitelerdeki – Fransızca’da ’öğretmen’anlamındaki – profesör ve diğer öğretim kadrosunu da kastediyorum.)
Hepimizin olağanüstü saygı duyduğu özverili öğretmenleri vardır. Benim de öyle. Ortaokul yıllarında öğrencisi olmakla gururlandığım Muhsin Şener, Doğan Özmen ve Yüksek Lisans döneminde öğretmenim olan Bahaeddin Ögel en önde gelenlerdendir.

Muhsin Şener için ‘efsane öğretmen’ desem abartı olmaz. 80 yaşına girmek üzere olan sevgili öğretmenim Ankara’da yaşıyor. 1958’de, Sorgun Ortaokulu’nda öğretmenliğe başladı. 1959’da öğrencisi oldum. Tarih sevgisini ve Türkçe’nin güzelliğini ilk önce ondan öğrendim. Her konuyu öyküleriyle anlatır; belleğimize adeta perçinlerdi. Midas’ın eşek kulakları, Pers kralı Kirus’un Lidya kralı Krezüs’ü ateşe attığı sırada, bilge Solon’un yıllar önce söylediği sözü anımsayıp ‘Ah Solon… Solon!’ demesi gibi ve daha nice tarihî öyküler… Öğrenciyi donatmak isterdi; bu anlamda, zor beğenirdi. Disiplinli çalışmadan yanaydı. Bu disiplini kendisi de yaşar; sınıfa hazırlıklı gelirdi.
Türkçe, Muhsin öğretmenim için çok önemliydi. Sıkça kompozisyon ödevi verir; ödev kâğıtlarını titizlikle okur; yanlışları ‘yeşil’ kalemle belirtirdi. Ben bir sözcüğü ‘müthiş’ yazacakken ‘müşhit’ yazdığımı ve ‘yeşil’ kalemle doğrulandığımı hiç unutmuyorum. (İliştiri: Öğretmenimin yeşil renge sanki bir sevgisi vardı; çünkü kravatı da genellikle yeşil olurdu.)

Öğretmenim Muhsin Şener, Millî Eğitim Bakanlığı’nda Müfettişlik gibi çeşitli kademelerden sonra Personel Genel Müdürlüğünden emekli oldu. Yayımladığı kitaplarla hâlâ bizleri eğitiyor. 9 Kasım 2013’te Ankara’da Kurgu Kültür Merkezinde kitaplarını anlattı. Picasso’nun Güvercini’nden sonra Şiirin Tabanı, Türk Şiiri, Şiiri Yeniden Düşünmek – Şiiri Yeniden Kurmak, Kişisel Tarih tutanakları, Bir Eğitimcinin Kırk Yılı adlı özgünlükle yoğrulmuş harika kitaplarından söz etti. (Kurgu Kültür Merkezi Yayınlarından çıkan bu kitaplara 312.419 54 85 numaralı telefondan ulaşabilirsiniz.) Toplumcu, bilge eğitimci sevgili öğretmenime esenlikler diliyorum.

Yaşamımda iz bırakan bir diğer öğretmenim de Doğan Özmen… Müzik ve Coğrafya derslerimize girerdi. Konuları çok güzel anlatırdı. Müzik dersinde türküleri -konservatuvarda değil bir kasaba ortaokulunda- notasıyla öğretirdi! Ankara Radyosunda çalışırken rahmetli Özay Gönlüm’e “Arpa buğday çeç olur” türküsünü notayla seslendirdiğimde, bana ‘Yahu Mevlüt sen Konservatuvar eğitimi mi aldın?’ diye sormuştu…

Doğan Özmen öğretmenim de harika bir eğitimciydi. Günümüzde 80 yılına yaklaştığı halde, Sorgun Postası gazetesini 33 yıldır yayımlayarak, yaydığı ışıkla aydınlığı besliyor. Sevgili öğretmenim Doğan Özmen’e en içten saygılarımı sunuyorum.
Ve Bahaeddin Ögel… Tarih Profesörüydü. Yüksek Lisansta öğretmenimdi. Milât öncesi Türk kültür tarihi uzmanıydı. Ondan da çok şey öğrendim. 1989’un ayazlı bir 7 Mart’ında onu sonsuzluğa uğurladık. Durağı uçmak olsun. O da gerçekten ‘destan’ bir öğretmendi. Bu bilge insanı ve onunla ilgili anılarımı bir başka zaman daha genişçe anlatacağım.

Esen kalın efendim.”

 

Hatip SORGUN

SORGUN DÜŞÜNCE KULÜBÜ

 

Author: Fatih
İsim: FATİH ŞAHBAZ Yaşadığı İl: İstanbul Yaşadığı İlçe: Üsküdar Meslek: T.Halk Bankası A.Ş.