Kitap İncelemesi: “Eğitim Kavram ve Kuram” / Osman Sezgin

Yazarını tanıdığınız bir eser hakkında yazı yazmak, pamuk ipliğine bağlı sevdalar gibi.

Ya koparsa?

Bu kaygı var ya, tüm zamanı bilinçli bir idrak ile yaşatır adama. Bazen alnınızdan ter akar, bazen gönlünüzden nehir.

On yıldan fazladır Sorgun Düşünce Kulübü olarak, olaylara olgulara, insanlara ve doğaya, elbette tarihe ve geleceğe dair birçok kere görüşlerimizi, izlenimlerimizi, önerilerimizi yazdık. Kimini kitap yaptık, kimini web sitemizde yayınlayarak biriktirmekteyiz. Ta ki taliplisine kavuşsun diye.

Hangi fikir kimin işine yarar bilemeyiz. Ancak, fikrimizi ortaya koymaya, serdetmeye, sebil etmeye devam etmekten derin bir mutluluk ve haz duyduğumuz kesin. En azından sakin, sürdürülebilen bir akışın adamları olarak çaktırmadan kasıldığımızda vakıadır.

Bu kez algı ışığımın altındaki kitap bir başka. Yazarını tanıyor olmanın rahatlığı mı, gerginliği mi bilemediğim ancak, kapağından içerik dizilişine, şamua kağıdından editöryal yapısına kadar sistematik düşünceyi ortaya koyduğu kesin. Anlam ve bağlam bakımından davranış bütünlüğü ortaya koyan eser ve yazarını düşündükçe alnımdan ter akmadı desem yalan olur. Yazarı tanıyorum iddiamsa, zahiren anlayabildiğim kadarıyla sınırlı.

Eserin önsözü fikrin kitabesini oluşturuyor. Osman Sezgin Hocanın tarifiyle; “İçinde bulunduğumuz 21. yüzyılda maddeyi atomize etmek veya uzaya çıkmak artık sıradanlaşan konular içerisinde yer almaktadır. Somut ve maddeye hâkimiyette böylesine ilerleyen bilimin, insanı tanıma ve keşfetmede aynı başarıyı gösterdiğini söylemek bir hayli zor görünmektedir.”   

Sezgin, kaleme aldığı “EĞİTİM KAVRAM VE KURAM” adlı eserinde eğitim meselesini, psikoloji, sosyoloji, kültür, aile, etkin dinamikler ve bilimin gerçekleri ışığında ve insan ruhunun ihtiyaçları bağlamında ele almaktadır. Kendisi insan kadar eski ancak, bilimsel çerçevesi iki asırdan fazla olmayan psikoloji biliminin neredeyse tüm bilginlerinin meseleye dair görüşlerini tarayıp hem objektif bir çalışma, hem de fikrine dayanak geliştirdiğini söylemek kısıtlı bir tarif olmayacaktır.

Eserin müellifini tanımaktan mülhem, ortaya koyduğum iddiamın bence de bir dayanağı vardır. Öyle ki tüm davranışlarını, görüşlerini, önermelerini, tavsiyesini, deneysel gerçeklere inançsal ve bilimsel hakikatlere dayandırarak eserini çerçevelediğini peşinen belirtmeliyim. Zira fikren emin olduğu konularda bile mutlakıyet ifadelerinden kaçınarak kaleme aldığı çalışmasında yaptığı tüm kavramsal çerçeveyi çizerken, nedensellik emaresini hep ortaya koymuştur.

Osman Sezgin Hoca, ana meselesi olan “Eğitim”i tanımlarken; “İnsanı psikolojik, sosyolojik, pedagojik, sanatsal ve tinsel yönden kapsayan ve kucaklayan bir eğitim tanımı yapmak, insana ulaşmada doğruya olabildiğince yakın bir eğitim tanımı olacaktır.“ demektedir.

Parçaları doğru tarif edip tasavvur ettiği bütünü adeta insan bedeni elastikiyet mekaniğinde ruh ile hayat bulan bir bütünden bahsetmektedir. “Bunu bilin meseleyi anlamış sayacağım” artistliğine giren ansiklopedi yazarlığından çok uzaktadır. Konuyu, ilişkili küçük hücrelere bölmüş ve okurun, her bir hücreye dair parça bütün ilişkisini kurmasında yol göstermiştir.

Fikrimi yinelemek istiyorum. Osman Sezgin Hoca inanç dünyasını, mesleğini, aile ve sosyal yaşamını, fikrini ve önermesini bir bakıma ideal insan hayalini ortaya koyarken; tek tek tarif ettiği dağları anlamlı bir birliktelikle sıradağlara dönüştürüp, o sıra dağlara yaslanmaktadır. Yazarı tanımak iddiamın dayanağı da tam burada yatmaktadır.

Yazar, “insan ya da insana dair her bilim dalının kendisini daha iyi ifade edebileceği kavramları vardır ve olmalıdır da. Sınırlarını tam ve doğru belirleyip içini eksiksiz doldurmak şartı ile her bilim adamı/insanının kavram icat etme hürriyeti vardır” diyerek, kavramların dayanaklı olması ve dayanıklı olmasını salık vermektedir.

Yazarın eğitime çıkan tüm yolları kavramsal ve anlamsal bütünlükte ve parça hürriyetinde ortaya koyduğu eserinde; dil kullanımı ve kavram üretimi hakkındaki görüşleriyle geleceğe odaklanmış bir öğretmen olduğunu belirtmem gerekir. Farkındayım tüm öğretmenler geleceğe çalışır. Ancak, o gelecekten geleceği değil, şimdiyi anlamaktadır.

Herhangi bir okuyucu “EĞİTİM KAVRAM VE KURAM kitabını neden okumalıyım?” diye kendisine sorsa, sorunun cevabını kitabın sonunda bulacaktır. Ancak ben önden yazarın ifadeleriyle aktarayım: “ Eğitim geleceğe yöneliktir. Çocuklarımız gelecekte var olmaya devam edeceklerdir. Dolayısıyla geleceği doğru tahmin ederek onları istikbale göre hazırlamalıyız. Ve unutulmamalıdır ki her gelecek yakındır.”

Maksadım kitabın özetini çıkartıp, izlemek istediğiniz bir filmi sizden önce sinemada seyreden bir arkadaşınızın filmi uzun uzun, yarım yamalak ve kendi algı çapına göre anlatarak, filmin kaderi ve izleyecek olanın iştahını yönlendirdiği gibi yapmak istemem. Ancak yazarın zihnindeki eğitim tasavvuruna dayanak oluşturan bilim dallarının katkıları ve önemlerinin anlatıldığı, hatta yer yer mevcut eğitim sistemini eleştirirken ortaya koyduğu nedenselliği de görmenizi arzu ediyorum.

İnsan yetiştirme ve olgunlaştırma sanatı olan eğitim ve onun bileşenlerine dair yazılmış bu eserde psikolojik, sosyolojik gerçeklikler, çağın gerçekleri yani zamanın vaz ettikleri, aile, fikri etkileyen güçler, eğitime yasal güçle müdahale edenler, insanlık hikâyesinde sözün gücü ve bu günlere erişmiş düşünürlerin perspektifinden bir eğitim eko sistemi anlatılmaktadır.

Eser, en nihayetinde insanı yeniden keşfedip gerçek anlamda insana yakışır bir eğitimle iyi insanlar yetiştirmeye gayret eden bir fikir ve gayret adamının hisli bir çalışmasıdır.

Aydın BARAN

SORGUN DÜŞÜNCE KULÜBÜ

Author: Yönetici