Hanife Hala Evlenmedi mi?

4 yıl kadar önce çevre bilincini geliştirme kapsamında İstanbul’da bir Belediyenin düzenlemiş olduğu “Naylon Aşkı Öldürür” konferansı için davet edilmiştim. İstanbul olunca çok büyük bir kitleye hitap edeceğimi düşünerek çok iyi bir hazırlık yapmış ve heyecanlanmıştım da… Ne yazık ki koskoca salonda 100 kişi kadar ilgili bir dinleyici kitlesi vardı ve bu ilgili dinleyicilerim ile soru cevaplı olarak bir saatlik konferansımı tamamladım. Tabi ki amacıma ulaşmıştım ama doğrusu daha kalabalık bir dinleyici kitlesine hitap edeceğimi düşündüğümden dolayı da hayal kırıklığı yaşamıştım. Doğal olarak merakımı gidermek için organizatöre sordum; “Neden böyle oldu?”

Organizatör ise dürüst bir şekilde; “hocam siz dün görecektiniz, burası o kadar dolu idi ki, adım atacak yerimiz bile yoktu” diye cevap verdi.

Gerçekten merak etmiştim ‘acaba kim geldi ve neler anlattı’, meraklı gözler ile yine sordum; “Kim geldi ki?”

Organizatör; “ çok ünlü bir manken geldi” hocam dedi.

Daha da meraklanmıştım, “o ünlü manken ne anlatmıştı acaba” diye tekrar sordum?  Neden meraklanmayım ki bende dinlemek isterdim gerçekten, çünkü konular çevre bilinci idi.

Organizatörümüz; “hocam dedi, ne anlatacak, müzik eşliğinde aha şu köşeden yürüdü, bir diğer köşede durdu, tekrar o köşeden yürüdü ve program bitti” dedi.

İşte o an anladım ki magazin içsel bir kurt gibi hayatımızın her tarafına girmiş. İnsanlarımız düşünmeden sadece görsel efektler ile avunur olmuş, bilgi dağarcığımız azalmış, kültürel yapımız bozulmuş, kısaca bize bir haller olmuş…

Acımasızca aile yapımız değiştirilmiş, bizler başkalaşmışız, çocuklarımız daha da acayipleşmiş…

Çevremiz ile iletişimimizi kesmişiz, o akşam sevdiğimiz bir dizi var ise, hayattan tamamen kopmuş ve o senaryodaki olaylara üzülmüşüz, ağlamışız. Oysa penceremizin diğer tarafında çok daha fazla acı çeken insanların varlığını görememişiz…

Filmlerdeki acımasız katillere ya da vicdansız merhametsiz insanlara öfkemizi kusarken kapı komşumuzun dertlerini hiç dinlememiş, hatırını bile sormamış, o dizi oyuncularından daha da kalpsiz olmuşuz…

Sosyal medyalarda kitap okuyun diye acayip süslü paylaşımlar yapmışız ama bırakın iki kitap okumayı masamızda hatta evimizde kitap bulundurmamışız… Ya da sadece havası olsun diye raflarda tozlanmaya bırakmışız kitaplarımızı…

Teknolojimiz gelişmiş, cebimizde paramız artmış, sosyal paylaşım sitelerinde sözde kültürümüzü de arttırmışız fakat ne yazık ki çocuklarımıza iyi bir model olamamışız.

Tarihimizi anlatamamışız ya da saçma sapan diziler ile tarihimizi bilerek ya da bilmeyerek reyting uğruna karalamışız. Kazakistan’da doktora dersimi anlatırken, öğrencilerimin Türk dizilerinden o zamanlar ki “Muhteşem Yüzyıl”ı izliyoruz fakat “sizin padişahlarınızda  çok ………….. şeymiş hocam” demelerini ise unutamıyorum. Oradaki utancımın ise ömür boyunca geçmeyeceğini biliyorum, bizi bu hale getirenlere yazıklar olsun diyorum…

O evlilik programlarında ellerini öpmek için sıraya girmemiz gereken ve de hayır dualarını beklediğimiz dede ve ninelerimizin şaklabanlıklarını, müzik eşliğinde oynamalarını, yetmiş yaşını geçmiş birisinin “elektrik alamadım, bu yüzden hayır” demesini hazmedemiyorum. Ya da sosyal medyada “Hanife hala evlenmedi mi?” paylaşımlarını okumaktan bıkıyorum.

Ya da gayrimeşru hayatların normal yaşam şekliymiş gibi benimsetilmesinden, aldatanın mağdur, aldatılanın kötü gösterilmesinden ve aldatmanın normalleştirilmesinden nefret ediyorum…

Yazacak daha çok şey var aslında ama “batılı tasvir saf zihinleri bozar” düsturu ile çok da açıklama yapmak istemiyorum…

Silkelenme vakti, ama önce dizilerden başlanması gerekiyor, ne yazık ki insanlarımız ya da medyamız para için her şeyi yapacak hale gelmiş. Devlet olarak, millet olarak hatta fert olarak ne olursunuz buna dur diyelim. Yoksa istikbalimiz hiç de iyi görünmüyor, benden söylemesi…

Prof. Dr. Hamdi Temel

www.hamditemel.com

 

 

 

 

 

Author: Fatih
İsim: FATİH ŞAHBAZ Yaşadığı İl: İstanbul Yaşadığı İlçe: Üsküdar Meslek: T.Halk Bankası A.Ş.