Koruyucu Meleğim!

Varlığının kıymetini ilk kez üniversite sınavını kazanıp yuvadan uçarken, senden ayrılırken anlamıştım. Bavulum itina ile hazırlanıp evden ayrılırken bir daha baba ocağına devamlı kalacağım şekilde dönemeyeceğimi nereden bilebilirdim ki? Hayat işte! Kaderimizi kim bilebilir?

İlk uzun yolculuğum ve evden ilk uzun soluklu ayrılışım başlıyordu işte. Otobüsüme binmiş ve pencereden dalgın dalgın öylece sana bakıyordum anne… Yağmur öncesi bulutları andırıyordu gözlerin… Ben ne kadar heyecanlı isem sen o derece ağlamaklı idin, o an neden ağladığını anlamaya çalışıyordum annem. Gurur duyuyordun oğlunla bunu iliklerimde hissediyordum ama başka bir şey vardı yüzündeki hüzünde, gözlerinden gizlice süzülen yaşlarda görebiliyordum… Belki de artık kuş kafesten uçuyor diye düşünüyordun, hayatın hazırladığı sürprizi seziyor bir daha dönemeyeceğimi hissediyordun, ama ben nasıl bilebilirdim ki annem? Ok olup yüreğime saplanıyordu gözlerinden akan her damla…

Otobüsün hareket etmesiyle gözlerim sadece sana sabitlendi annem… Tekerleğin her dönüşünde biraz daha küçülüyordu siluetin ufukta ve çok daha fazla büyüyordu özlemin yüreğimde… Gözlerim pencereden uzaklara, zihnim derin düşüncelere daldı… Şimdi anlamlandırabiliyordum gözlerinden akıttığın inci tanelerini, şimdi ben de hissedebiliyordum kaderimin dönüm noktalarından birinde belki de en önemlisinde olduğumu… Hayatım gözümün önüne geliyordu, evimizi, ailemizi düşünüyordum… Mahallemi, arkadaşlarımı… En çok da seni düşünüyordum, seni annem… Nasıl da kol kanat gerdiğini üzerime, nasıl koruyup kolladığını her kötülükten… Sahi şimdi kim dolanacaktı peşimde? Ben gelişi güzel yattığımda uyurken kim üstümü örtecekti? Ya da terlediğim zaman kim uyaracaktı beni, “atletini çıkart” diye? Acıktığımı bile fark edemeyecek kadar daldığımda yaptığım işe, kim hatırlatacaktı yemek yemeyi? Hatta kime nazlanacaktım ben? Ders çalışmam için etrafımda pervane olan annemin yerini kim alacaktı? Cevabı biliyordum ama korkuyordum “hiç kimse” demeye… Evet, sanırım artık kabullenmek zorundaydım; zamanı gelmişti ve ben ailemden aldığım değerler ve annemin öğretileriyle hayatta tek başıma devam etmeliydim yoluma… Yollar da ne kadar uzamıştı, hiç bitmeyecekmiş gibi geliyordu… Aslında şikayetçi olduğum söylenemezdi, itiraf etmeliyim annem ilk kez seni bu kadar derinden düşünüyordum ve ilk kez değerini bu kadar net anlıyordum…

Gurbet ellerde ilk mektubumu sana yazmıştım anacağım… Ağlamayı hiç sevmeyen ben, ağladığında sana sitemkâr davranan, “bu kadar da yufka yürekli olunmaz ki” diyen ben neden şimdi sessiz sessiz ağlıyordum annem? “Anne sevgisi ne kadar şiddetliymiş, meğer ben ne çok severmişim annemi” diye geçirdim içimden… Şimdi çok daha iyi anlıyordum seni annem ve şimdi çok daha fazla seviyor, sevgimin kalbimin en derininden geldiğini biliyordum. Ömrüm boyunca hep “Koruyucu Meleğim” olmuştun benim, şimdi yalnız kaldığımda korkmuştum kabul ediyorum hayatın acımasız yollarında tek başıma ne yapacağım, beni kim koruyup kollayacak diye… Ama dedim ya sen benim “Koruyucu Meleğimsin”. Bana öğrettiğin her şey yoluma ışık tuttu, duaların aydınlattı yolumu, anladım ki sen yokluğunda bile yanımdaydın anam… Ben nasıl öderim senin hakkını…

Ne zaman üzülsem veya incitsem bir yerimi öylesine sarılırdın ki; acılar, ıstıraplar yok olurdu sıcaklığında… Ne kadar rahatlardım kollarında… O an zaman dursun isterdim. İliklerime çekerdim mis gibi ana kokunu; yeni doğmuş bir bebeğin ilk tanışmasında anasının kokusunu hissettiği gibi… Ne kadar özlediğimi anlatamam anam…

Her çocuk için annesinin yemekleri özeldir, en güzeldir senin yemeklerin hepsinden en güzel… Ömrüm boyunca yemeklerinin tadını unutamayacağım anneciğim, kendi çocuklarıma da annemin yemeklerini anlata anlata bitiremem ki zaten…

Ayrılık ne kadar acı ise de kavuşmak da o derece lezzetlidir anacığım. Sana kavuşmak, ellerini öpmek torunlarını yanına getirmek seni görmek için kilometrelerce yolu almak, her zahmete katlanmak… Senin için değer anacığım, senin verdiklerinin yanında, diğerlerinin ne önemi olabilir ki?

Hayat çok zor be anacığım. O kadar meşgul olmuşuz ki iş-güçle, sana yeterince vakit ayıramamak canımı acıtıyor çoğu zaman… Belki de beni kolayca affedebileceğini bildiğimden bu rahatlığım. Zaten hakkını ödeyemeyeceğimiz için değil mi ki Cennet anaların ayağı altına serilmiştir… Senin emeklerini sadece cennet karşılar be anacığım.

Uzaklardayım… O bitmez işler veya yollar sana kavuşmama engel be anacığım. Özlemin yüreğimde kokun burnumda buram buram… Ne zaman anne ile ilgili şarkılar veya şiirler dinlesem/okusam ağlarım, ama sana hiçbir zaman hissettirmem ki anneciğim… Çünkü biliyorum ki benim bir damla gözyaşıma sen yüzlercesini dökersin. Sana nasıl kıyabilirim ki?

Senin sevgine ve emeğine hiçbir zaman karşılık veremedim, veremeyeceğim de biliyorum. Beni affedebilecek misin? Hayatın ağır yükü beni sensizleştiriyor, yine de bana dualarında yer ayırabilecek misin anneciğim?

Aslında hepimiz biliyoruz ki; “Hayatımızda ne yaptı isek onu göreceğiz”. Ben sana ne kadar hizmet ettiysem, benim çocuklarımda bana öyle hizmet edecek biliyorum… Bu bencilce düşünce bile yetmiyor hayatın karmaşasında ve uzaklarda sana yeterince zaman ayırmama, seni gönlümce görüp gül yanaklarından öpmeye… Benim dualarımın yetersiz olduğunu da biliyorum, anaların gözünde evlatların hiç büyümediğini, dualarından hiç eksik olmayacağını da… O yüzden dualarımda “Annemin dualarını kabul et Allah’ım” diye yalvarıyorum.

Layık bir evlat olmadığımı biliyorum ama seni çok seviyorum anacığım… Bil istedim; bu haylaz çocuk ne kadar büyüse de senin bir nefesine muhtaç ve yüreğinde her geçen gün büyüyen bir özlem ve sevgiyle yer tutuyorsun…

 

Prof. Dr. Hamdi Temel

 

 

 

 

 

 

 

Author: Fatih
İsim: FATİH ŞAHBAZ Yaşadığı İl: İstanbul Yaşadığı İlçe: Üsküdar Meslek: T.Halk Bankası A.Ş.