Nice 100. Buluşmalara

Toplumsal yaşamın en önemli gereklerinden birisi bir araya gelmek, hatta son dönemler de bir araya gelebilmektir.

Evet toplum olarak birbirimize yabancılaşıyor ve birbirimizden uzaklaşıyoruz. Artan nüfusa rağmen bir türlü bitmeyen yalnızlıklar…

Peki, bir sivil toplum kuruluşu olarak Sorgun Düşünce Kulübü 100. toplantısına nasıl ulaştı?

Tabi ki kolay ulaşmadı. Çileli ama zevkli buluşmaların ürünü 100. buluşma.

Bir yazımda şöyle anlatmıştım: “Sorgun’dan tanışıp, İstanbul’ da da görüştüğüm öğretmen Nuri abi (Nuri Kaya) bir gün beni bir sabah kahvaltısına davet etti. ‘Sorgun’dan hemşehrilerimizle Cumartesi günü Dragos/Maltepe’de kahvaltımız var gelir mi sin?’ dedi. Ben de memnuniyetle kabul ettim. Kahvaltıya gittik. Nuri abiyi ve bir kaç kişiyi zaten tanıyordum. Tanımadıklarım ve uzaktan tanıdıklarımla da kahvaltı sonrası tanıştık. Tabi, kahvaltının sonuna kadar tanıdığım ve tanıştığım insanlar hakkında hep şunu düşündüm ve içimdeki ses hep şu soruyu tekrarladı: ‘Evet Fatih, bu işin sonu nereye gider, yine dernekçilik mi? Bu işin sonu bir partiye ya da cemaate dokunur mu?’ Ne kadar garip değil mi? Tanıdığımız insanları bile iş bir topluluksa sorguluyoruz. Maalesef bunu yaparken de kahvaltının ve hemşehri özleminin sarıla sarıla tadını çıkarmak varken, kuşku ve şüphelerle kahvaltının tadını bile alamıyoruz.  Bir topluluğa, bir kulübe katılırken bu tür bir sorgulamayı da işin açıkçası çokta yadırgamadım. Yadırganmaması gerektiği kanaatindeyim de.

Sorgun Düşünce Kulübü’nün katıldığım ilk kahvaltısının sonunda kulübü tanımaya yönelik ilk soruyu Adnan abiye sordum: ‘Sorgun Düşünce Kulübü nedir, amacı nedir, nasıl bir sivil toplum örgütüdür?’ Aldığım cevap şu oldu: ‘Biz İstanbul’ da yaşayan Sorgunlular olarak bir araya geldik. Her ayın ilk Cumartesi İstanbul’un Anadolu ve Avrupa yakasında kahvaltı yapıyoruz. Bunu yaparken de Sorgun için düşünüyoruz. Düşünmek yeterli.’

Aslında çok renkliydi kahvaltı masası. Avukatlar, bankacılar, esnaflar, öğretmenler, öğrenciler… Bu renklilik kulübün renkli yansımasıydı. En azından kulüp bir meslek kulübü değildi. Bu seferde kör şeytan yine içimde şu şüpheyi uyandırdı: Bu bir araya gelme amacı çok saf ve çok iyi bir fikir ama İstanbul’ da bir araya gelmenin fiziki zorluğu, alternatif maliyeti sadece bu amaç için basit gibiydi. Bu birlikteliğin başka bir amacı var mıydı, sırf bu masum amaç birliktelik için yeterli miydi? Bunu zaman gösterecekti. Aylık katılımlarım sonrası anladım ki evet (bu sene dördüncü yılı olacak katılışımın) Adnan abinin o ilk günkü sözü kulübün özüydü. Her ayın ilk Cumartesi buluşmalar ile özdeşleşen hasret gidermedir benim için Sorgun Düşünce Kulübü.

Her ay düzenli olarak ayın ilk Cumartesi günü buluşmaları eksiklikler olsa da yapıldı. Bu durum gerçekten ‘bir sivil toplum örgütünün yaptığı şeye bakın; sadece bir kahvaltılı buluşma’ olarak algılansa da bu kulüp için çok önemlidir. Çünkü bu basit bir olay değildir. İnsanların çocuklarına bile zaman ayıramadığı, karşıdaki komşu ölse komşuların ceset kokusuyla ölümden haberdar olduğu İstanbul’da, aileye ayrılacak zamandan, uykudan, ulaşım şartlarından, havadan fedakârlık ederek, Sorgunluların bir araya gelmesinde Sorgun Düşünce Kulübü en büyük bütünleştirici faktör olmuştur.” 

Evet, tüm bunların yaşayalı 99 buluşma gerçekleşti. Endişe ve şüphe ile geldiğim buluşmaların yüzüncüsü. Evet şimdi de o endişe ve şüphelere yönelik açık yüreklilikle şunları yazabiliyorum: Zaman çok hızlı akıp geçiyor. Bir kahvaltıdan öte dostluk dergâhı oldu Sorgun Düşünce Kulübü benim için. Adeta İstanbul’da bir balkon. Nefes alacağımız bir alan. Yardımlaşmanın, memleketi düşünmenin ve birbirimiz olmanın en güzel ortamı…

İstanbul’dan Sorgun’a açılan pencerem. Toprağım, abilerim, arkadaşlarım, sevdiklerim, dostlarım hepsi burada…

Maşallah diyorum. Hep beraber nice buluşmalara, nice birlikteliklere! Memleket için hep birlikte yeni şeyler üretmeye!

 

Fatih ŞAHBAZ

SORGUN DÜŞÜNCE KULÜBÜ

Author: sevare