Oyuncak ve Oyun Kültürü

Her insanın en anlamlı yıllarıdır çocukluk yılları. Herkes ayrı bir özlemle anlatır çocukluğunu.  Hayatımızda değişen çoğu şey gibi artık çocukluk da değişmiştir. Toplumun ekonomik, kültürel ve toplumsal değişiminin bir sonucu olarak çocuğa ait kavramlar, nesneler ve çocuk kültürü de eskisi gibi değildir artık.

Hayatımızın birer meyvesi olarak bizlere bahşedilen çocuklar, toplum yaşamında aktif bir yer alırlar. Bundan 15-20 yıl öncesinde çocukların özellikle ebeveynlerinin hayatında son dönemdeki gibi aktif olarak yer aldığı söylenemez. Tabii ki eskiden de çocuklar aile hayatının içinde varlardı. Ancak bu günkü gibi ailenin tüm kararlarının odak noktasında yer almıyorlardı.

Çok küçük yaşlarda hayat kaygıları ve korkularının çocuklara yaşatılması, onların da tıpkı yetişkin bir birey gibi hayatta aktif rol almalarına, çocuklara ait geçmişte yer alan çok sayıda oyun, yiyecek, şarkı-türkü, vb. birçok unsurun ortadan kalkmasına, çocukların suça daha fazla bulaşmalarına en açık hali ile çocukların yetişkinler ile aynılaşmasına yol açmıştır.

Özellikle küreselleşme ve kapitalizm sonrası çocukların yaşamı okul, sınav ve başarıya endekslenmiş, evde onlara mahsus bir oda derslerinde başarılı olması için öncelikli tahsis edilmiş, derslerden kalan zamanlarda ise çok sayıda yapay oyuncak hayatlarını süslemeleri için çocuklara bir ödül olarak sunulmuştur.

Küreselleşmenin ya da kapitalizmin doğurduğu oyuncak pazarı – zaten kariyer hedefli çalışan anne ve babaların da işine gelmiş – çocukların oyun kültürünü doğrudan etkileyerek onların kültürünü ve oyun anlayışını da değiştirmiştir. Oyuncağa sahip olma ve paylaşmama duygusu çocuğun benliğini bencillik noktasında olumsuz etkilemiştir. Hatta gelir düzeyi yüksek olan kişilerin çocuklarının oynadığı oyuncaklar ile gelir düzeyi düşük çocukların oynadıkları oyuncaklar bile farklılaşmış, kentlerde geleneksel oyuncakların tamamı kaybolmaya yüz tutmuş, geleneksel oyuncaklar ile oynayanlar da geri kalmış olarak kabul görmüştür.

Aslında piyasa ekonomisi veya kapitalizm süreci çok iyi işletmektedir. Öncelikle her eve televizyon girdi. Sonrasında çocuklara özgü çizgi film kanalları TV’lerde yerini aldı. Çocukların dikkatini çeken çok sayıda hayali kahramanlar üretildi ve bu kahramanlara hem çizgi filmlerde hem de reklamlarda yer verildi.  Üretilen ve ciddi bir fiyat ile satışı yapılan oyuncaklar AVM’lerde yerini aldı. AVM’ye çocukları ile giden babalar vitrinlerdeki oyuncakları gördü. Ağlayan çocuğunu susturamayan ve geleneksel oyuncaklar ile çocuğun oynama güdüsünü doyuramayan anne babalar çaresiz oyuncak almak zorunda kaldı.

Zaten yeterince sokağa çıkamayan, binada arkadaş çevresi olmayan, kediden korkan, bir sokak hayvanına dokunmak istediğinde anne-baba tarafından uzaklaştırılan bir çocuğun oyundan öte oyuncak en doğal hakkıdır.  Çocuklar oyuncaklar ile kendi dünyasını doyurmaya hem de anne babaya yük olmamaya çalışmaktadır kendi ruh dünyasında…

Çıngıraklı tekerlekli sürgüler, su fışkırtan tabanca ve yüzükler, dondurma atarlar, topaç, gazoz kapağı, futbolcu kartları, düzlenmiş gazoz kapağının ortasından ipin geçtiği ve dız diye ses çıkaran fırıldak, telden yapılan araba, değnekten yapılan at, vampir dişleri, iki elimizin arasına çubuğunu sıkıştırıp hızlıca döndürünce yükseklere fırlayan fırıldak, tahta üzerine çakılı çiviler arasından bozuk para geçirmek şeklinde oynanan futbol, melodisi olmayan plastik mızıkalar, poşetten uçurtma, kağıt ya da çöpten gemi, sulu düdük, kağıttan fişekler yapıp elektrik kablo boruları ile üfleyerek oynanan oyun ve oyuncakların bir çoğu artık çocukların dünyasında yok!

Şu an sadece çizgi film kahramanlarından ibaret, soyut, içleri doldurulmayan oyuncaklar mevcut. Bu oyuncaklarla oynamak da bir birliktelik gerektirmiyor.

Sonuç olarak geçmişten günümüze oyun ve oyuncak kültüründe çok şey değişti. Geleneksel olan ve birliktelik gerektiren, açık alanda oynanan oyunlar çocukların sosyal gelişimine ciddi anlamda katkı sağlamakta ve işbirliği ile arkadaşlığı pekiştirmektedir.

Modern oyuncak ve oyun kültürüne baktığımızda ise, daha az gruplaşma, sosyal oyunların yok oluşu, çocukların ve oyunların iç mekânlara taşınması, farklı yaşlardaki çocuklarla daha az ilişki kurulması ve arkadaşlık kavramının yok olması, bireyselleşme ve değişen sosyal yaşam söz konusudur.

Çocuklukların doyasıya yaşandığı nice günlere…

 

Fatih ŞAHBAZ

SORGUN DÜŞÜNCE KULÜBÜ

 

 

Author: sevare