Sevdam; İstanbul

Yıl 1984. İstanbul’la ilk tanışmamız bu yılın yaz aylarına rastlar. Geldiğim kursta sadece haftada bir gün ve 5 saatlik bir molada buluştum bu şehirle. Şaşkınlığı yaşayarak geçirdiğim birkaç saatlik buluşmalardı sevdam. Bu sevda zamanla kara sevdaya dönüştü.

Yıllarca vuslatı bekledim. Her duamda kalan ömrümü burada geçirmeyi diledim. İstanbul’da yaşamak değil bütün hayalim. Sadece İstanbul’u yaşamaktı bütün emelim.

Rabbim nasip etti. Lise hayatımdan sonra üniversiteyi bu şehirde okuyacağım haberini aldım. O günü asla unutamam. Dualarım kabul olmuştu.

Duyduklarım vardı. Kalabalık, yalnızlık, gurbet, çaresizlik gibi birçok olumsuzluk sıralanıyordu. Bu sevda öyle bir şeydi ki bütün bunları duymuyordum.

Bu şehre gelirken “ne yapacağım, nerede kalacağım, yapabilir miyim?” gibi sorular hiç gündemimde olmadı. Tek emelim ona kavuşmaktı.

Yıl 1991. Ve bu şehirdeyim.

İstanbul’u yaşamaya başladım. Aradan o kadar yıl geçmesine rağmen kopamadım ve böyle bir niyetim de hiç olmadı. Zor günler geçirmeme rağmen ayrı düşmedim bu sevdadan. Kara sevdam bir sevdaya dönüştü.  İyi günler yaşayıp ta kötü günlerde terk edemezdim. Terk etmemeyi de bana bu şehir öğretti.

İstanbul ‘un herkeste farklı bir anlamı vardır. Bir anlamı vardır ki bu şehri terk edemiyorsunuz.

Bu şehrin kültür, sanat, edebiyat, tarih, spor, ekonomi, sanayi ve jeopolitik özelliklerini anlatmak bana düşmez. Bana, bendeki İstanbul’u anlatmak düşer.

İstanbul, düşünme fırsatı veren bir şehir. Kalabalıklar içinde yalnızlığı yaşarsınız. Bu yalnızlıkla kendi ayaklarınızın üzerinde durmayı öğrenirsiniz. Öğrendikçe yaşama dair bütün engelleri aşarsınız.

Uzaklardasınız. Bütün sevdiklerinizden uzaklarda. Etrafınızda tanıdık bir yüz göremezsiniz yıllarca. Kendinizi yalnız hissedersiniz. Ancak etrafınızdaki herkes yalnızlık içindedir. Onların yalnızlıkları sizdeki yükü hafifletir. Bu yalnızlık, size kendi doğrularınızla ve yanlışlarınızla bir gelecek kurma fırsatı verir. Ve belki de kendiniz olmayı öğrenirsiniz.

İstanbul’a nereden baktığınız çok önemli. Bazıları der ki “paran varsa yaşanacak bir şehir”. Ben de diyorum ki “paran yoksa yaşaman gereken bir şehir”.

İstanbul, gezmek değildir. Tatil penceresinden bakılacak sezonluk bir şehir hiç değildir. Bütün mevsimlerini yaşamadıkça İstanbul’u anlayamazsınız. Ona sadece kısa süreli dinlenme ve ara anlam yüklemek, binlerce yıllık kültür birikimini anlayamamaktır.

İstanbul, sizi yeniden dizayn etmek için var olan bir şehir. Yenmek için gelirsiniz, yenilirsiniz. Meydan okunacak bir güç değil bu şehir. Önünde diz çökerek öğrenilecek ve öğrenecek bir şehirdir.

İstanbul,  ülkemizin dört bir yanından gelen kültürlerin buluştuğu bir şehirdir. Her şehri içinde barındırarak bir Türkiye özetidir bu şehir. Her şehrin kültürü, sanatı, edebiyatı gibi bütün ürünleri ve hizmetlerinin toplandığı içindir ki, bütün dünyanın gözü üzerinde olan bir deryadır. Her şehrin bir araya gelerek farklı dil, din, ırk ve mezheplerin bir arada yaşayabileceğini sahneleyen bir şehirdir.  O yüzden bu şehir, bir arada yaşamayı öğreten bir bilgedir.

Bazıları çok korkar bu şehirden. Bu şehirden korkan, öğrenmekten de kormuş gibidir. Bu şehirden korkan, yaşamaktan da korkmuş gibidir. Bu şehirden korkan anlamadığı için korkar. Anlayan kişi korkmaz. O yüzdendir ki, tanımaya, anlamaya ve yaşamaya başlayan hiç kimse bu şehirden ayrılamaz.

Mutsuzlukların çok olduğu bu dünyada mutlu olmak için de çok fırsat verir bu şehir. Küçük mutluluklarla yetinebilmeyi öğrenirsin bu şehirde. Dolu belediye otobüsünde oturacak yer bulmak mutlu eder seni. Evine dönerken trafiğin azlığı mutlu eder seni. Denizi görmek mutlu eder seni. Her köşede, bastığın topraklarda ecdadının ayak izlerini hissetmek mutlu eder seni. İmparatorlukların kültürel zenginliklerini görmek mutlu eder seni, gelecek ve geçmişin bir arada sürekli hemhal olduğunu görmek mutlu eder seni.

İstanbul’u anlayan; İstanbul’u İstanbul yapan bütün güzelliklerini benliğiyle özümseyendir.

Yazılarak anlatılacak bir şehir değil. Ancak yaşanarak, kağıda ve kaleme ihtiyaç duymadan yazılacak bir şehirdir. Rabbime binlerce şükürler olsun ki bu şehirde yaşıyorum. Ve bu şehri, kağıtsız kalemsiz yaşıyor ve yazıyorum.

 

Recep DAĞDEMİR

SORGUN DÜŞÜNCE KULÜBÜ

Author: Yönetici