Tarih Benim!

Tarih; ana ilimlerin atası, insanlığın günlüğü, yarınların saklı kaldığı bilgi merkezi.

Medeniyetlerin ve dinlerin savaş alanı. İnançların ve hayallerin harman yeri. Ve tabi evrenin etkin karakteri insanın “tüm geçmişi, hafızası”.

İlk insandan bu yana geçen toplam süre, doğmuş ölmüş insan sayısı, kurulup yıkılmış tüm medeniyetler ve halen devam eden yaşam düşünüldüğünde sayısız bilinmezi de içerisinde barındıran korkunç bir derinliktir tarih!

Bir insanın, bir hafızanın “milyarlarca insan hayatının yer aldığı tarihi, tüm yönleriyle anlaması, bu devasa derinlikle baş etmesi” mümkün görünmemektedir. Ancak konuyu sadeleştirip resmin bütününü kavraması olasıdır. O bakımdan sade ve genel bir bakış açısı ile bu derinlik anlaşılabilir.

Farazi birey üzerinden meseleyi anlamak yerine birinci tekil şahıs üzerinden “ben”den yola çıkarsam tarihi anlama ve anlamlandırmada yol alabilirim. Öyle ki, nicel verilerin, niteliklerin tasnif ve tanımındaki rolünü, inanç ve değerlerin benim yaşamımda üstlendiği misyonu daha sağlıklı ifade edebilirim.

Kişisel bedenim, aklım, zekâm, duygularım, yeteneklerim, bilgilerim, değerlerim, ideallerim, amaçlarım, hedeflerim, aksiyonlarım, süreç yönetimim, kırılma noktalarım, zaferlerim, kayıplarım, mağlubiyetlerim ve en nihayetinde üretmek istediğim toplam sonuç evrende bir zerre, bende bir dünyayı temsil etmektedir. Dünyamın dinamikleri ile “ben” dışındaki en yakınlarım başta olmak üzere safha safha ilerleyerek dışımdaki evrene ulaşabilirim. Evreni anlamak için “beni” anlamak üzere geriye doğru attığım her adımda “olgular ve olaylarla” karşılaşmaktayım.

Kapatıp gözlerimi dünya için minik, benim için büyük 43 yıllık tarihimde, kronolojiyi ve onu oluşturan olaylar zincirini anımsadığımda; her şeyin zihinde ve kayıtta olduğunu, olanların da yeteri kadar olduğunu söyleyebilmem çok zor. Kayıtlarda yer alan müspet-menfi elde edilmiş sonuçlar üzerinden hareketle beni değerlendirmek mümkün olmakla birlikte, yeterli de olmayacaktır.

Coğrafi koşulların, doğumumum gerçekleştiği ailenin ekonomik ve kültür varlıklarının, ilerlemede kat ettiğim yolu oluşturanların, topladığım bilgilerin, deneyimlerin ve inançlarımın oluşum ve gelişimimdeki etki gücü, varılan sonuçların kaderini teşekkül ettirmektedir.

Kaderime müdahale olasılığım kişisel donanımlarımla doğru orantılı görünse de, etki gücü yüksek çevresel faktörlerin baskınlığı yadsınamaz boyuttadır. Bu da doğumla gelen ilk tarih dönemimdir.

Bireyin tarihi, bilincin oluşmasıyla ikinci kez başlamaktadır. Çevresel baskılarla bireyin birikimleri inançları ve hayalleri arasındaki farklılıklar ve benzerlikler ikinci tarihin oluşmasını sağlayan olgulardır.

Etkileşim bu kez içten dışa baskı kurmaya başlar ki, burada inanç ve donanımlar, hayallerin uzunluğu, kucaklayıcılığı, kuşatıcılığı, “ben” dışındaki bireylere, topluluklara, büyük geniş kitlelere sirayet ederek ilerleyecektir.

Tıpkı uzun geçmişlerde olduğu gibi, uzun geleceklerin kaderinin belirlenmesinde birinci tarih dönemine ait olguların etkisi vardır. Ahkâma hâkimiyetin çekirdeklerini bağrında saklayan birinci tarih, ikinci tarihin kaderine de etki etmiş olur.

Bilimlerin gelişim ve dönüşümleri, insanlığın yön seyri ikinci tarihten sonra ivme kazanmaktadır.

Yeni medeniyetlerin kurulmasında uzun hayallerin ve inançların baskın gücü zaman sahnesinde belirir. Tarih, saklayacaklarına karar verirken de daha çok, insanın ikinci tarih dönemindeki ürettiklerine yer vermektedir. Böylelikle ikinci tarih evresi, tarihin oluşum nüvesini oluşturmaktadır.

Bir okyanusta bir damladan başlayan ve dalga dalga yayılan bir oluşumdur tarih. “Ben”de içsel olarak başlayan ve tüm dünyaya dışsal olarak evrilen bir süreçtir. Tarihi doğru anlamanın yolu kendini, kendi tarihini doğru anlamaktan geçer.

 

Aydın BARAN

SORGUN DÜŞÜNCE KULÜBÜ

Author: sevare