Tarih ve Tarih Bilinci

“Tarihini bilmeyen milletler yok olmaya mahkûmdur. ” M.K. Atatürk”

Tarih; insan toplumlarının yaşayış şekillerini, kültürlerini, medeniyetlerini, savaşlarını, barışlarını, sosyo-ekonomik olgu ve olaylarını, zaman ve yer göstererek, neden ve sonuç ilişkisi içinde değerlendirerek ve belgelere dayanarak inceleyen bir bilim dalıdır. Tarih yazılı ve yazılı olmayan tarih diye ikiye ayrılmaktadır. Ancak tarihin bilim olarak ortaya çıkışı yazılı tarih ile başlamıştır diyebiliriz.

Tarih ve tarih bilinci birbirine karıştırılmaması gereken iki ayrı kavramdır. Tarih, sadece geçmişte yaşanan olaylar kümesinden ibaret değildir. Tarih, sadece geçmişte yaşanan olaylar olarak görülüyorsa da zaten tarih bilinci yok demektir. Bu bağlamda tarihi bilgilere sahip olmak, tarih bilincine de sahip olmak anlamını taşımaz.

Tarih bilinci bireyin ya da toplumun gerek sosyalleşmesinin gerekse de yaşanan olayların etkisiyle tarihin farkında olmasıdır. Tarih bilinci sayesinde tarih akılcı bir şekilde yorumlanır. Tarih bilinci sayesinde bu günü anlamak ve geleceği daha iyi görmek mümkün olur.

Toplumların, millet olarak varlıklarını sürdürebilmelerinde tarihin önemi çok büyüktür. Tarih, milletlerin ortak karakter ve değerlerini kısacası kültürünü gösterir. Bireyi, toplumu ya da milleti tarih bilgisinden ve tarih bilincinden soyutlamak mümkün değildir. Tarih ve tarih bilinci kültürün kök duygusunu canlandırır ve topluma hayat verir.

İnsanların geçmişten geleceğe var olduğu ve var olacağı duygusuna ancak tarih bilinci ile ulaşabilir.

Tarih bilincine ancak tarih bilgisi ile ulaşılabilir. Tarihin asli fonksiyonu tarih bilincini beslemesinde ortaya çıkar. Tarih, geçmiş olaylar ile tarih bilincini beslerken, aynı zamanda toplumların geleceğine yön tayin eder. Tarih ve tarih bilinci ancak akla dayalı rasyonel bir değerlendirme ile anlamlı olmaktadır. Tarihin içerisinde barındırdığı her şey, ancak tarih bilinci ile bir milletin maddi ve manevi kültürünün gelişmesine neden olur.

İbn-i Haldun Mukaddime’sinde, tarihi geçmişte yapılan sosyal kanunlara benzetir ve tarihten ders alınmasını önerir. İbn-i Haldun’un tarih anlayışı eleştirel, sorgulamacı-felsefidir.

“Bilinmelidir ki tarih; şerefli, üstün bir gayesi olan (geçmişten ibret almak ve hakikati anlamak gibi) pek çok faydası bulunan, gayet önemli bir usûle göre işleyen bir bilimdir. Çünkü bu bilim, geçmişteki kavimlerin ahlâkı, nebilerin yaşantısı (sünneti), (büyük ve nitelikli) hükümdarların siyasetleri ve kurdukları devletleri ile ilgili hallere, haberlere bizi vâkıf kılar. Geçmişten ibret alıp dinî ve dünyevî işlerine düzen vermek isteyen kimsenin, bu bilimden elde edeceği fayda çoktur.” *

İbn-i Haldun, kendi zamanına kadar tarihin hükümdarları ve meraklı insanları eğlendirmek, onları şaşırtmak hatta efsaneler ile onları motive etmek için anlatılan abartılı hikâyelerden ibaret olduğunu belirtmektedir. İb-ni Haldun kendinden önceki tarihçilerin, yalnızca tarihteki olayların dış görünüşüne (zâhirine) takılıp kaldıklarını, bu görünüşün ardında yatan  iç görünüşü, hakikati (bâtını), sosyal kanunları, toplumsal değişmeleri görmediklerini ifade eder.*

Tarihi milletlerin boy aynası olarak görmek mümkündür. Çünkü tarih geçmişte ne yaşandıysa onların bugüne yansımasıdır. İnsanlar, kültür ve medeniyetlerini ve tarihi geçmişlerini asla unutmamalı ve bu birikimlerini aklın yoluyla harmanlayarak geleceklerine yön vermelidirler.

Günümüzün en büyük sorunu, tarihi öğrenmekten öte, tarafsız tarih bilincinin nasıl oluşturulacağıdır. Aslında bu durum eğitim sistemimizin bir sorunu olduğu kadar, toplum olarak sosyolojik yönleri de bulunan bir durumdur.  Tarih bilincinin sağlanması ancak eğitimle gerçekleşir. Doğru bir eğitim ve ön yargılardan ayrılmış, belli kalıpların dışına çıkmayı başarmış bir eğitim, tarih bilincinin oluşmasında etkili olacaktır.

 

Fatih ŞAHBAZ

SORGUN DÜŞÜNCE KULÜBÜ

 

*https://www.jasstudies.com/Makaleler/933575061_29.%20Ar%C5%9F.%20G%C3%B6r.%20Muhammet%20%C4%B0R%C4%9EAT.pdf

 

 

Author: sevare