Zihinsel Kanser: Emperyalizm

Bir milletin sömürü temeline dayanarak başka bir milleti siyasi ve ekonomik egemenliği altına alıp yayılmasına EMPERYALİZM deniyor. En azından Türk Dil Kurumunun konuyu tanımlaması böyle.

Şimdi bu çerçeveden baktığınızda gözlerinize inanamayacaksınız. “Her şey mi emperyalizmin ürünü, hangi ülkeler emperyalist?” “Emperyalizmin dini ve ahlaki tarafları var mı?” gibi onlarca sorunun, yüzlerce meselenin aslında bir “düşünce ve eylem stratejisinin” ürünü olduğunu kavramaya başlamak, içsel olarak çöküşü ya da yeniden dirilişin fitilini ateşleyecektir.

Emperyalizm yayılmacı ve etkisi altına alması bakımından doğası gereği kitlesel, toplumsal bir süreçtir. O bakımdan emperyalizmin muhatabı milletin tamamı iken, bir bireyin hem inandığı gibi yaşaması hem de emperyalizmin tüm baskı ve etkilemelerinden soyutlanmış olması tek başına yetmeyecektir. Hatta bireyin marjinalleşmesine ve onun toplumdan dışlanmasına varan sonuçları doğurmaktan öteye geçmeyecektir.

Emperyalizmin en iyi ürediği alanlar ekonomik, siyasi ve askeri alanlardır. Bilimsel buluşlar, savunma sanayindeki ileri teknoloji ve silahlar emperyalizmin ilk nüfuz ettiği bünyelerdir. Bu durum esasta kültür ve toplumsal davranışlarda yer edinmiş olması nedeniyle emperyalizmin tamamıyla her tarafı sarıp sarmaladığı anlamına gelmektedir. Esaret altında olmakla eş değer bu hal, hürriyet sever, inandığı gibi yaşamak isteyen toplumlar için vücudu sarmış kanserden daha ızdırap vericidir.

HAZIRLA, ALIŞTIR, BAŞLA, SÜRDÜR, GELİŞTİR, AMACA HİZMET ETTİR!

Toprak hâkimi olmak, siyasi coğrafyaların amiri olmak, nüfus çokluğuna sahip olmak, aynı inanç şemsiyesi altında olmak gibi emperyalizm gözlüğünden görülmeyen, çıplak gözle bakıldığında da izafi görünen hamaset malzemeleri işe yaramamaktadır.

Emperyalizm; stratejik amacı, hedefi olan ülke ya da kesimlerin planlı ve sistematik düşüncelerinin tezahürüdür.

Düşüncenin gerçekleşmesi için milletlerin bu hastalığa hazır hale getirilmesi gerekir.

Bizim özelimizden ilerleyecek olursak; hepsi bir olup dört bir yandan saldırıp silah zoru, savaş marifeti ile yorup yıprattılar. Kadim medeniyetin çocuklarını önce zihinsel ayrışmalara ardından fiili çekişmelere çatışmalara sürüklediler. Yorgun düşen kadim medeniyet, eskiden çıbandan, veremden etkilenmezken şimdi nezle olduğu için yataklara düştü. Tam bu fırsat diyen ne kadar mikrop varsa etkileyebilir güce erişti.

Dilimiz, tedrisatımız, mekteplerimiz medreselerimiz, dini dayanaklarımız,  kültürümüz, giyim kuşamımız, sosyal alışkanlıklarımız, müziğimiz kısaca köklerimizle bağımız kesilerek ölümü gösterip, sıtmaya razı ettiler. Ve üstelik özgürleşerek müreffeh bir hayat sürmek için…

Zihinsel istilanın gerçekleşmesi için sinema tiyatro, yazı çizi, giyim kuşam, spor, eğlence alışkanlıkları yaygınlaştırılıp, zevk ve şehvet alenileşmeye başlamıştır.

Ayrıca teknoloji ve onun üzerine bina edilen yeni yönetme kanalları ve etkileme araçları da devreye girdiğinde; milletin zihinleri ve duygularının eli kolu arkadan bağlanmış, 100 masura ile bin kere sarılmış olur. Eli kolu bağlı milletlerin esaret duygusu zul geleceğinden, itiraz ve reddetme olasılığı yüksektir. Hele hele bu Türk milleti ise… Dinine, örfüne, adetine ecdadına ve bilumum kutsalına dokunan her şeyde kabarır ve elinden gelenin fazlasını yapar. Bu durumu iyi bilen, hastalığı icat eden oyun kurucular onun için sakinleştiriciler verirler. Bazen kutsalın kutsal olmadığını telkin ederler, bazen de kutsalın yerine ikame kutsallar, heyecanlar, sevinçler kısacası küçük havuçlar koyarak güzellik yarışmalarında, şarkı yarışmalarında salonlarda balolarda filmlerde saçımızı okşar, sakinleştirirler. Ama artık sosyal ağlarla örülmüş bir yaşam biçimine doğru hızla evrilirken itirazlardan çok faydaları ve yararları gözümüze hoş görünür. Artık hayat daha kolaymış gibi algılanır. Çünkü hepimiz aynı camdan aynı şeyleri görmeye alışalı çok olmuştur. Aynı oyunları oynuyor, aynı simgelerden aynı şeyleri anlıyoruz.

Şimdi bu haldeki toplumdan bir ferde “emperyalizm nedir?” deseler anlamaya ne hacet yaşıyoruz. Tarife ne gerek, nefes alıp verdikçe göğüs kafesimizde, beynimizde gönlümüzde, hareketlerimizde, davranışlarımızda; giysimizden dinlediğimiz müziğe, izlediğimiz sinemadan televizyona, başımızı nereye çevirsek orada yüksek etkisini gördüğümüz, yaşadığımız hava ve sudan sonraki durumdur derse eksik olur yanlış olmaz.

Satırlar boyu emperyalizmin ruh daraltan akıl zorlayan resminin yakından görülmesi iki sonuca delalet eder demiştik başlarda. Ya tatlı esarete uyup dünyada ve ahirette karşımıza çıkana razı olacağız, ya da bu durumu dirilişin gerekçesi sayıp yeniden kaynak kodlarımıza döneceğiz. Henüz emperyalizmin tam sirayet edemediği, hücrelerin henüz bozulmadığı duygusal varlıklarımıza yeniden sarılacağız.

Evet, rasyonel gerçekler vardır. Lakin duygusal varlıklar ondan üç bin kat daha güçlü ve etkindir. Yeniden inandığımız dinin ve taşıdığımız sorumluluğun farkına varmak, millet ve medeniyetimizin esaslarını yeniden anlamak, güncel hakikatlere göre yeniden düşünmek dirilişin ateşini yakacaktır. Sadece ülkende değil, tüm Müslüman ülkelerde ve mazlum beldelerde yaşayan insanların elinde kalan en etkin kişi sensin.

Aydın BARAN

SORGUN DÜŞÜNCE KULÜBÜ

Author: Fatih
İsim: FATİH ŞAHBAZ Yaşadığı İl: İstanbul Yaşadığı İlçe: Üsküdar Meslek: T.Halk Bankası A.Ş.